Bir araştırma okumuştum çok zaman önce; Almanya’da bir şehirde diğerlerine göre suç işleme oranının çok daha fazla olduğu tespit edilmiş. Bunun sebebini anlamak için içlerinde sosyologlar, psikologlar olan bir grup bilim insanından bir kurul kurmuşlar. Uzun araştırmalar yapmalarına karşın bu oranın neden yüksek olduğuyla ilgili hiçbir sebep bulamamışlar, çünkü diğer şehirlerle kıyaslandığında toplumun yapısı aynı, eğitim düzeyi aynı, aile yapısı, ekonomik düzey, din vs. oranlar aşağı yukarı hep aynıymış.
Peki nedir bu şehirdeki değişiklik, toplumu daha saldırgan yapan sebepler diye kafa yormaya devam etmişler, sonra şehir bilimciler de dahil kurul genişletilmiş, araştırmalara devam edilmiş ve en sonunda tespit ettikleri en önemli etken bu şehirde diğerlerine göre daha az yeşil alan olmasıymış. Bunun üzerine hemen işe girişmişler, şehirde bazı parseller kamulaştırılmış binalar yıkılmış park ve havuz haline getirilmiş, ağaçlar, çiçekler dikilmiş, yeşil alanlar artırılmış, bir süre sonra tekrar istatistiklere bakıldığında suç oranının ülke ortalamaları düzeyine gerilediği görülmüş.
Geçenlerde D-100 yolunda otobüsle giderken etrafı seyrediyorum, yolun kenarı alışveriş merkezleri ve binalarla dolu sıra sıra. Arada baktım otoyolun kenarında birkaç bostan gözüküyor, nasıl kalmışsa! Bunlar da kısa zamanda beton yığınına döner, dedim kendi kendime, zaten burada yetişen sebzeden hayır mı gelir tozun, egzozun içinde. Sonra, yahu biz de bu tozun dumanın içinde değil miyiz bizden hayır gelir mi, diye sordum kendime gülümseyerek.
Yukarıdaki araştırmayı yapıp toplumunu düşünen de insan, en ufak toprak parçasını düşüncesizce ranta çeviren de. Son yıllarda özellikle İstanbul’da birçok devlet ve belediye arazisi özelleştirildi satıldı, yerine gökdelenler planlandı. Anlıyorum paraya ihtiyacımız var ama bazı şeyleri kazanıyoruz zannederken sağlığımızı, huzurumuzu, barışımızı kaybediyor olabilir miyiz? Metrekareye daha fazla insan sığdırma çabamız niye? Kapsamlı düşünüp getiri götürü hesabı yapılabilir mi? Kanser, astım, kalp hastalıkları, psikolojik rahatsızlıklar, suç oranları, daha yeşil bir çevrede yaşasak daha az olmayacak mıydı ? Neyin bedeli insandan yüksek sayılabilir?
Geçtiğimiz günlerde bir sel felaketi yaşandı İstanbul’da. Her sene su baskını olurdu da, bu sene çok fena oldu. Yetkililer açıklıyor: “Metrekareye şu kadar sürede şu kadar yağış düştü buna kimsenin yapacak bir şeyi olamazdı.” Acaba dünyanın her yerinde geçerli olur mu bu sözler, hiç sanmam! Avrupa’dan bir arkadaşım arayıp sordu: Görüntüleri seyrettim, nasıl oluyor da İstanbul’un orta yerinde arabalar oyuncak gibi suyun içinde akıp gidiyor? Düşündüm de çok şey vardı bu yağmuru felakete çeviren: Alt yapı yetersizliği, yağışın şiddeti, derelerin ıslah edilmemiş olması, planlamada yanlışlıklar vb. uzayıp gidiyor liste. Ama geniş çerçeveden baktığımızda ana sebep herhalde çevreyi , aslında insanı ikinci plana iten kafa yapımızdı.
Okuduğum bir deneyi aktarayım konuyla bağlantılı : 50 kadar fareyi geniş ferah bir kafese koyuyorlar, yeterli yiyecek ve su veriyorlar ve uzun bir süre gözlemliyorlar. Farelerin arasında hiçbir kavga, huzursuzluk yok, güzel güzel geçiniyor hayvanlar. Daha sonra kafesin yakınına düşük frekanslı, düşük volümlü bir ses kaynağı yerleştiriyorlar. Bir süre sonra farelerde bir asabiyet baş gösteriyor, sonra kavga etmeye en sonunda da birbirlerini öldürmeye başlıyorlar. Değişen tek şey gürültü artışı ve yaptığı etkiye bakın. Özellikle büyük kentlerimizde gürültü yoğunluğunun Dünya Sağlık Örgütü’nce belirlenen ölçülerin üzerinde olduğunu düşünürsek fizyolojik, psikolojik dengelerimizin ve algımızın olumsuz etkilendiğini söylemek çok da zor olmaz. Ne yaparsak kendi kendimize yapıyoruz aslında.
Sonuçta yaptığımızı düzeltmek bizim elimizde. Yerel seçimlerde oy verirken adayların çevreye verdiği öneme bakıyorum artık, nasılsa gerisi pek farklı değil. Çevremizi, yaşamımızı sürdürdüğümüz ortamı korumak ve güzelleştirmek kendi kendine olmuyor; mutlaka bilinçlenmek ve bilinçlendirmek gerekiyor. En azından kötüye gidişe dur demek için yapacağımız çok şey var: Kullanılabilir atıkları değerlendirmek, geri dönüşebilen ürünleri kullanmak, bu amaçla çalışan, eğitim veren kuruluşlara destek olmak, ağaç dikmek, mümkün olduğunca özel araba yerine toplu ulaşımdan yararlanmak… liste uzayıp gidiyor, o kadar çok şey var ki… Kısaca yeşille barışmamız gerekiyor.