Berin Yavuzlar Kuraldışı Dergi için sordu

 

Bora Ercan’la telefonda konuşmak bile iyi gelir insana. Yoga ve meditasyon hocası olmasından mıdır, yoksa çok farklı coğrafyaları gezip yazmasından mıdır bilinmez, umut dolarsınız onunlayken. Bir yandan da şaşırtır insanı; karla kaplı dingin bir tepenin altında fokurdayan bir lav gölü görmek gibidir.

Aydınlanmaya giden yolda o da hâlâ kendini arıyor; adsız, sıfatsız, tüm saflığıyla kendini. Tam da bu nedenle Bora Ercan’ın gittiği yolu takip etmek, onun gözüyle hayata bakmak ışık tutuyor dünyaya.

 

 

Hiç bilmeyen biri sorsa, meditasyonu nasıl anlatırdınız? Meditasyon nedir?

Odaklanmadır, derim. Zihnin çalkantılarının durulması, fırtınalarının dinmesidir. Böylece kişi kendi derinini görebilir, varoluşunu algılayabilir. Çelişkilerden, umutsuzluklardan, hastalıklardan kurtulabilir, uzak durabilir.

Bireysel gelişimle meditasyon nasıl bir ilişki içinde?

Bireyin iç dünyasını tanımasına yönelik bir uygulamadır meditasyon. Her dinde, her ruhsal uygulamada var, ancak teknikler değişebilir.

Meditasyon amacıyla size danışan birine ilk sözünüz ne olur?

Çoğunlukla yürümelerini öneririm.

Bu konuda da farklı akımlar, anlayışlar var mı? Siz nasıl bir öğretiyi takip ediyorsunuz?

Aman ne zor sorular bunlar! Uygulamadığım teknik kalmadı. Sonunda Zen’de çapa attım; en basit, en sade, en uygulanabilir… Bireysel deneyim her şeyin öncesindedir. İnsan bir makine değil, seri üretim değil. Herkes kendine özeldir. O zaman herkes kendine uyan sistemi var olan sistemleri deneyerek, okuyarak, izleyerek, düşünerek bulmalı. Bunun için biraz emek ve biraz sabır yeterli. Kendi deneyimimden yola çıkarak geldiğim noktanın temeli bu.

Biz kendimiz için en doğru yolu nasıl buluruz?

Meditasyon basittir. Uygulaması da basittir. Bunun için çetrefil yöntemlere gerek yok. Piyasadaki ruhsal rehbere, üstatlara, gurulara inanmıyorum. Ortalık, dünyada ve Türkiye’de şarlatandan geçilmiyor.  İtaatkâr, ezberci, sorgulamayan, teslimiyetçi bir sürü insan da bu garip şahsiyetlere itibar ediyor.

Bu teslimiyetçiliğin nedeni ne?

Birkaç nedeni var: Kent yaşamının yalnızlaştırdığı insan ve bu yalnızlığa paralel içsel dünyanın zayıflığı en temel etmenler, denebilir. Oysa deniz kıyısına gidip uzun uzun ufka bakmak, yürüyüş yapmak, gözleri kapatıp belirli noktalara odaklanmak, mum ışığını izlemek, hatta en iyisi balık tutmak… Alın size meditasyon! Hiç gerek yok öyle allı pullu renklere, tütsülere, müziklere… Mantralar, çakra sistemleri, yantralar kullanılabilir elbette ama kanımca en iyi yol sayılar ve nefes.SAYFA-BOLUMU

Sayılar ve nefes kısmını biraz açsak?

Nefes alırken bir, verirken bir diye sayarsınız, 10’a kadar; ya da zihni daha diri tutmak için 10’dan bire kadar. Böyle döngülerle gider. Ya da nefes alırken sayar, nefes verirken izlersiniz. Her nefeste sadece “bir” deseniz de olur. Ayrıca nefesin doğal sesi so ham’dır. Nefes alırken so, verirken ham diyebilirsiniz; ama bunu zorlamadan, doğal biçimde yapmalısınız.

Size kim öğretti meditasyonu? Ve hoca olacak kadar nasıl gelişti ilginiz?

İlk olarak herhalde bizim mahallenin imamı. Çocuktum ve namaz bana yetersiz gelmişti. Dindar değildim, ailem de değildi ama namaz kılardım. O yetersizliğin içinde zihnin katmanlarına girmeye başlamıştım. Sonra 19 yaşımda bir Hintli yoga hocasıyla çalıştım. Sonra ve sonra bilgi ve uygulamalar süzüle süzüle bugüne geldi. Elbette üstatlar var; ancak onlara ulaşmak bu kadar kolay mı? İşten çıkıp, para ödeyerek üstattan ders mi alınır? Bu bağlamda ben bir öğretmen bile değilim, eğitimden nefret ederim. Sadece uzun yıllar biriktirdiklerimi süzgeçten geçirerek insanlarla paylaşıyorum. Hiçbir sıfatım yok. Ön adım, takma adım yok. Adımdan bile kurtulmak istiyorum!

Adı bir yük ya da engel olarak mı görüyorsunuz?

Herkes bir kimlik arayışı içinde. Sadece isimler yetmiyor bunun için. Kimi üstat oluyor, kimi hoca, kimi hacı. Hayatı amir-memur ilişkisi içine sokuyorlar. Adam emekli olmuş hâlâ daha albaydır mesela, milletvekilidir. Kimse kusura bakmasın, hepsinin canı cehenneme. Saf insan olmak istiyorsak bunlardan geçmeliyiz… Yani adım bana çok şey söylüyor; annem, babam, ailem, eğitimim… Hepsi beni ben yaparken, beni ben olmaktan da alıkoyar. Buyurun dengeye.

Dünyanın dört bir yanını gezip yoga ve meditasyon seansları yapıyorsunuz. Meditasyon yapılacak en bulunmaz yerler neresi?

Aslında mekânın hiçbir önemi yok. Benim gezginliğim dünyayı tanımak, başka kültürlerle ve insanlarla bir arada olabilmek için. Herhangi bir hac yerim, kutsallık, ruhsallık atfettiğim bir yer yok. Hayatın gerçekliğinden kopmadan meditasyonu yaşamımıza yedirerek varoluşumuzu bir başka boyuta taşıyabiliriz. Tekkeye ya da Mekke’ye gitmeye gerek yok. Birtakım inzivalar yapılabilir. Tayland’a, Nepal’e gidilebilir. Oralarda meditasyon yapılabilir. İtirazım yok. O zaman kendimle çelişirim çünkü her fırsatta ben de giderim o coğrafyalara. Oralarda olmaktan mutluluk duyarım. Hindistan’a gidişlerim yirmiyi bulmuştur. Buna defalarca gittiğim Tayland, Laos, Kamboçya, Nepal yolculuklarını ekleyin. Aman mirasyedi sanmasınlar; ABD’ye hiç gitmedim mesela, evim yok, kiradayım yirmi beş yıldır. Para merkezli değil, hayat merkezli yaşıyorum.

En son Tibet’e seyahat ettiniz. Tibet bu anlamda hangi noktada?

Tibet konusuyla uzun yıllardır ilgiliyim. Gerek Çin işgali nedeniyle politik olarak gerekse Asya kültürlerine olan ilgim nedeniyle yıllardır bu konularla ilgilenirim. Hatta Türkçede ilk Dalay Lama kitabı bana ait ve ikinci basımı da tükenmiş durumda. Dalay Lama, Tibet’in ruhani ve politik lideridir. Bugün 14. Dalay Lama sürgünde ve her şeye rağmen barışçı söyleminden ödün vermiyor. Budizm, dünyanın en yüksek yerleşimlerinde pagan ve şaman öğelerle kaynaşarak çok özel bir sistem oluşturmuş. Tibet Budizm’i diğer Budizmlerden çok farklı.

Yolculuk nasıl geçti?

Uzun yıllardır planlıyordum bu yolculuğu; meydan okuyucu ve zorluydu. Katmandu’dan Lhasa’ya git-gel karayoluyla… Coğrafi koşullar sertti. Buna Çin işgal kuvvetlerinin sınır bölgelerindeki tutumları da eklendi. Ama Tibetlilerin o saf yüzlerini, duru bakışlarını görmek, buzullarda yansıyan dolunayı izlemek her şeye bedeldi.

Nasıl bir arayışınız vardı ve ne buldunuz?

İşte o ulaşılmazın, aşılmazın peşinden gitmek değil mi asıl olan… Küresel kapitalizm dünyayı; insanı, kültürü ve doğasıyla mahvetti. Tibet’te geleneklerin hâlâ daha yaşadığını görmek beni mutlu etti. Asya demek simgesellik demek. Renkler, sesler, kokular, her şey büyük bir uyum içinde. Ben de Tibet seyahatini tüm detaylarıyla bir kitapta topladım, yakında okuyabilirsiniz.

Meditasyon yaptık, hatta yoga da yaptık, gezdik tozduk her yeri; bütün sıkıntılar, ağırlıklar geçti gitti mi? Siz örneğin hayattaki zorluklara karşı daha dik durabiliyor musunuz?

Sihirli değnek yok tabii. Bir de tek bir hayat yaşıyoruz, “başka türlü olsaydı nasıl olurdu”nun cevabı yok. En iyisi olduğumuz noktayla kendimizi aldatmak. Eskiyle karşılaştırma yapmak belki bir ipucu olabilir. Her ne kadar yirmi yıl önce de meditasyon yapıyorduysam da gençliğin getirdiği heyecanlarım vardı. Telaşlı kişiliğim de buna eklenince hayat daha da zorlaşıyordu. Şimdi sanıyorum biraz daha rahatladım. İşte onca yıl uğraşırsınız, bakarsınız ki bir milim yol gidilmiş! Ama tabii o bir milime de değer.

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/adsiz-yogi-bora-ercan/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/adsiz-yogi-bora-ercan/" data-text="Adsız Yogi Bora Ercan" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/adsiz-yogi-bora-ercan/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>Kendi planlarına göre astronot, babasına göre bilgisayar mühendisi olacaktı.<br /> İkisinin de yakınından bile geçmedi. <a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/berinfacebook.jpg"><img loading="lazy" decoding="async" class="alignright size-full wp-image-3426" title="berinfacebook" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/berinfacebook.jpg" alt="" width="180" height="240" /></a></p> <p>Önce azıcık İspanyol Dili ve Edebiyatı okudu, sonra soluğu Mimar Sinan’da aldı, seramik okudu. O aralar yazmaktan ve okumaktan anladığı çıktı ortaya. Üniversiteyle birlikte çeşitli dergilere çeviri, derleme, editörlük derken önce Discovery Channel, ardından <em>National Geographic</em> dergisinde çalıştı. Sonra soluğu <em>Marie Claire</em>’de aldı. Orada da yazdı, çizdi, bol bol röportaj yaptı, sanat yönetmenliği ve moda editörlüğüne girişti.</p> <p>Bugünlerde serbest gazetecilik yapıyor, bir internet portalını idare ediyor ve ucundan kıyısından sanat yönetmenliğine devam ediyor.</p> <p>&nbsp;</p> <p>berin.yavuzlar@gmail.com</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This