Yaşadığımız tüm olumsuz deneyimlerin sorumluluğu, nedense bizden başka herkese aittir.
Anamıza… babamıza… eşimize… sevgilimize… patronumuza…
İçlerinden biri mutlaka sorumludur !
Yeter ki biz sorumlu olmayalım !
Sanki birileri bize, irademiz dışında bir şeyler yaşatıyor gibi davranmayı severiz !
Peki nasıl oluyor da, hem ‘özgür irade’ ye inanıyoruz, hem de aynı zamanda irademiz dışında yaşadığımıza inanabiliyoruz?
İşte bu, hayatımızdaki en büyük çelişkilerden biri !
Bence özgür irade, Tanrı’nın bize en büyük armağını.
Özgür irade, varlığımızı hissettiğimiz her an bizimle.
Tanrı bize bu dünyada yaşarken özgür irade armağan ettiyse, hatta bu özgür irade ile başkalarına zarar verdiğimizde bile,
bu armağanı geri almadıysa, o zaman biz doğmadan evvel Tanrı’nın yanındayken de aynı özgür iradeye sahibiz demektir.
Bence, daha Tanrı’nın yanından ayrılmadan, buradaki deneyimlerimize karar veriyoruz.
Ne zaman doğacağımıza, hangi ülkenin hangi şehrinde yaşayacağımıza ve nasıl bir dinin içine, hangi aileye katılacağımıza da biz karar veriyoruz.
Ben buna inanıyorum, çünkü başka türlüsü Tanrı’nın eşitlik anlayışıyla ve koşulsuz sevgisiyle uyuşmaz.
Biz madem ki Tanrı’nın gözünde hepimiz eşitiz, o zaman bu dünyada bu kadar insan ayrımı varken, bizim cinsiyetimize, rengimize,
dinimize ve içine doğacağımız şartlara karar veren o olabilir mi?
O zaman ayrımcılık yapmış olmaz mı?
Bütün insanlar aynı dünyada yaşıyor ama farklı deneyimlerden geçiyor.
Yani herkes, özgür iradesi ile seçtiği, kendi seçimlerini yaşıyor aslında.
Bence, doğmadan evvel ilk olarak seçtiğimiz şey, hangi amaç uğruna doğacağımızdır.
Uğruna doğduğumuz yaşam amacımızı, kendi gelişim seviyemize uygun olarak bizzat biz seçiyoruz.
Aile gibi, cinsiyet gibi tüm diğer ayrıntıları, ikinci aşamada, seçilen amaca bağlı olarak, daha doğrusu bu amaca uygun olarak seçtiğimize inanıyorum.
Dolayısı ile, yaşadıklarımızdan ailemizi ve şartlarımızı suçlamaktan vaz geçelim.
Onlar, bizim seçtiğimiz deneyimleri en iyi şekilde geride bırakabilmemiz için, bize yardım etmeyi kabul etmiş seçilmiş insanlardır.
Çünkü ilişkide olacağımız her insanın da, kendi yaşam amacı var ve hepsi birbirini beslemek ve tamamlamak zorunda.
Bu, çok karışık bir ağ, ama kesinlikle mükemmel işliyor !
Doğmadan evvel yaptığımız seçimlerin, sorumluluğunu taşıyacağımıza dair kendimize söz verdik,
hayatımız boyunca sorumluluklarımızdan kaçma çabalarımızın, er yada geç, boşa çıkmasının sebebi budur.
Tanrı’dan (Bir’den) koparak geldik bu dünyaya ve öldüğümüzde, Tanrı ile yeniden Bir olacağız, ama o güne kadar, tekamülümüzü ilerletecek olan, seçtiğimiz deneyimler neler ise, onları yaşayacağız.
Ancak bunu, tipik bir reenkarnasyon anlatımı gibi algılamayalım.
Ben, burada yaşanmasına sebep verdiğimiz her olayın ödülünü veya cezasını, gene burada deneyimleyeceğimize inanıyorum.
Bazen, yaşadığımız bir deneyimden, çıkarmamız gereken dersi çıkardığımızı düşünürüz,
o eşiği atlamışızdır yani… ama aynı konuda bir deneyim daha çıkar karşımıza.
Bunun sebebi şudur: Gerçekten öğrenip öğrenmediğimizi anlayabilmemiz için, Evren (Tanrı) bizi o konuda sınayacak bir olayla hayatımıza girer.
Gelişim yolculuğuna çıkan insanların, bazen çok zorlanmalarını buna bağlıyorum.
Oysa bu zorlamalar, teori ile pratiğin örtüşüp örtüşmediğini test eder.
Nihayetinde, olan, gene bizim iyiliğimiz içindir.
Temeli olmayan bir evden gökdelen inşa edemeyiz.
Hayatımızda yaşanacak manevi depremler, o temeli her zaman sınayacaktır.
Bizim yapmamız gereken, temeli sağlam atarak, o depremlere hazırlıklı olmak, onlardan kaçmaya çalışmak değil.
Kaçabileceğimiz bir yer olmadığını anladığımızda, olaylara bakış açımız da değişiyor zaten.
Özgür İrade = Seçim = Deneyim = Sorumluluk
Bu gerçeği her an hatırlamamız dileği ile….