Monoton hayatlar ne kadar mucizevi olabilir ki? Yine de unutmamak gerekir ki; her şey kişinin elindedir. Tercihi sen yaparsın; ya mucizevi şekilde yaşarsın ya da monoton…
Sanki yine bir sınav yaşıyordum. Zaten, her gün aslında bir sınav! Belki, bunu bu şekilde düşünmek insanı korkutuyor, üzüyor. Yani, hayatın hiç bitmeyen sınavlardan oluşması.
Sınavlar da oyun gibi olabilir aslında. Tıpkı, olumsuzun olumluya dönüşmesi gibi…
Olumsuzu olumluya dönüştürmek…
Şimdiki ana odaklanmak.
Korkularından ve endişelerinden arınmak.
Güvenmek ve her şeye rağmen umudunu kaybetmemek.
Her güne bir amacın varmış gibi başlamak…
Bir söz verdim kendime: ‘Yaşama sevincimi hiç bir şeye rağmen kaybetmeyeceğim ve sahip olduklarımın bilincinde olarak hep yaşam için şükredeceğim’ diye.
‘İşini kaybetmek’ olumsuz bir durum.
Böyle bir durumdan nasıl çıkarsın? Öncelikle, ben şunu öğrendim ki hiçbir şeyi sahiplenmemek gerekiyor.
…
Osho’nun Ego adlı kitabından çok güzel bir hikaye okumuştum:
… Çok ün yapmış bir bilgin varmış. Krallığı olan bir adam bu bilginin ününü çok duymuş.
Onu görmek istemiş. Bilgin bir dere kenarında yaşarmış, üzerindeki giysiler eski püsküymüş. Kral onun yanına gitmiş ve onu krallığına davet etmiş. Bilginin onunla gelmesini çok istiyormuş. Ancak, yine de aklından; “Eğer bu dedikleri kadar büyük bir bilginse benimle gelmez. Krallıkta, parada pulda gözüm yok benim der’ diye geçirmiş.
Bilgin ise şöyle bir krala bakmış ve ‘tabi gelirim!’ demiş. Kral hayal kırıklığına uğramış.
Aslında bilginin onunla gelmesini çok istiyormuş, ama onunla geldiğine göre; ‘O da diğerleri gibi’ diye düşünmüş.
Kralın sarayına gittiklerinde; bilgin, onun için hazırlanmış olan sarayın en güzel odasında kalmaya başlamış. Eski kıyafetlerini çıkarmış, yeni ve pahalı giysiler giymiş.
Artık O, kraldan da daha kral yaşamaya başlamış.
Bütün gün, yiyip, içip, geziyormuş. Kraldan daha rahatmış, çünkü kralın sorumlulukları ve endişeleri varmış. Ama bilginin yokmuş ve çok güzel yaşıyormuş…
Gün geçtikçe, kralın aklı daha da karışmış.
Sonunda bir gün dayanamamış ve bilginin yanına gitmiş.
– Ben sana çok hayrandım, demiş. Ama şimdi senin ve benim aramda ne fark var? Sen de benim gibi oldun. Bir kral gibi yaşıyorsun işte!
Bilgin, krala bakmış.
‘ – Keşke bu kadar beklemeseydin, demiş. Keşke hemen daha o gün senin teklifini kabul ettiğimde bana içinden geçenleri sorsaydın. Bu kadar zaman, için içini yemeseydi.’
– Bak şimdi, o zaman sana aramızdaki farkı açıkça anlatayım: Ben hiç bir şeye bağlanmıyorum. Hiç bir şeyi sahiplenmiyorum. Ve sadece önüme çıkan fırsatları değerlendirip; o anı yaşıyorum. Ben tüm bu güzel elbiseleri, bu krallığı ve rahat yaşamı bırakıp; arkama hiç dönmeden çekip gidebilirim. Ama sen gidemezsin, demiş.
Ve giysileri çıkarıp, kralın sahip olduğu krallığın sınırından ülkeyi terk etmeye hazırlanmış. Kral çok pişman olmuş. ‘Be ne yaptım!’ demiş içinden.
– Bu kadar değerli, bu kadar büyük bir bilginin krallığımı terk etmesine neden oldum. Hayır, O gitmemeli, gitmemeli, demiş.
Kral bilginin kalması için çok ısrar etmiş. Ama bilgin kalmamış ve arkasına bile bakmadan çekip gitmiş…
…
İşte her zaman kendi kendime yapmaya çalıştığım ve hayatımın bir parçası olan kişisel gelişim çalışmamdan bir örnek:
‘Önce, tüm gerçekleri olduğu gibi, rahatça ve kolayca söyleyebilmek: – Ben işten çıkarıldım. Olumsuz bir durum. Ama o iş benim sahip olduğum bir şey değildi. Arkama bakmadan çekip gidebildim. İçim rahattı. Ben doğru davrandığıma emindim. Doğruluğun bu düzende kazanmadığını çok iyi biliyorum. Önemli değil, ben doğru olmaya devam edeceğim.
‘Akıl, yalnız doğrulukta bulunur’. (Goethe)