Sonunda Ruhum Geri Geldi ve İşe El Koydu
O kadar uzun zaman geçmiş ki kendimi kendime unutturalı. Tekrar hatırlama yolunda yürürken daha hızlı adım atmamın sebebi bu sanırım. Kendime öyle özlem duymaya başlamışım ki. Kavuşmak için koşmam bundan.
Şimdi küçük bir hikaye aktarmak istiyorum size.
Kocaman bir makinanın açılış düğmesine basmak gibi bir etkisi olacağını bilmeden o gün yemek masasına oturdum.
Tarih: 23 Nisan 2009
Geç kalkmıştım. Daha ayıldığımı da zannetmiyorum ve her ne hikmetse ben yemek yiyordum.
Fazlası ile otomatik.
Sonra o an geldi. Ben makarna sosunu bulamadım yine. Yokmuş zaten. Yaklaşık bir senedir yoktu zaten.
İçimde çok büyük bir öfle yumağı harekete geçti. İçimde bastırmadım onu. Yukarı çıkışını hissettim. Karnımdan bağazıma doğru. Sonra ağzıma geldiğinde yıkıcı sözcükler olarak kendini gösterdi. Kendimi engellememeyi seçtim bu sefer.
Hedef: Annem ve biraz da babam.
Sebep gibi görünen kısım: Neden en sevdiğim cins makarnanın yanına en sevdiğim sos yapılmıyor? Hem de yaklaşık olarak bir senedir.
Sonuç: Bir sürü bağırış, çağırış ve benim alkolle kendimi etkisiz hale getirdiğim için son beş senedir yaşamadığım Sinir Krizi.
Hikayemin dışarıdan görünen kısmı bu.
Şimdi gelelim asıl konuya:
Evet, tam beş senedir “Sinir Krizi” yaşamıyordum. Herkes pek bir mutluydu. Çünkü, deli yaftası yiyecek bir harekette bulunmamaktaydım.
İçimde ufacık bir his bile kalmamak üzereydi. İçki ile iyice uyuşmuş, acı veremez hale gelmiş duygularım bir bir uykuya dalmıştı.
Hatta neredeyse ölmek üzerelerdi.
Onları duyumsamanın yolu en ağır şeyleri yaşamaktı çünkü uyuşan kısımları aşıp duygulara anca ulaşılıyordu.
Ben pes etmiştim.
Savaşmıyordum artık.
Ya da kendimi ifade etmek ile uğraşmayalı yıllar geçmişti. Ama kendini ifade edememenin belirtileri her türlü boğaz enfeksiyonu, bademcik iltihapları olarak kendilerini güzelce bedenimde göstermekteydiler.
Ben, değil iç sesimi, kendimi bile dinlemiyordum ki…
Kendimi en acımasız, en vahşi yöntemleri kullanan doktorlara bırakmıştım.
Bir çeşit güven örselenmesini daha, bilmeden yaşamaktaydım. Her ay Penadur oluyordum beş senedir. Penadur Depo Penisilin demek. On kat daha fazla galiba etkisi. Antibiyotiğimiz de tamamdı işte.
Düştüğün zaman, yere kapaklandığında sana ne olduğunun önemi kalmıyor.
Peki ne oldu da düştüm ben?
Yıllardır süren düşüş süreci, ben bir takım yardımlarla geciktirsem de en sonunda gelmişti ve ben açtığım şirketi de batırınca düştüm.
Pes ettim.
Ruhum o gün terk etti beni.
Bundan altı sene önce. Umudu bitince çekip gitmeye karar verdi.
Ailemle aramızın en bozuk dönemi olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
Tabii “Hayatla Savaşma” mevzusu da ayrı ele alınacak kadar uzun bir mevzu. ”Çare kalmadı, ‘savaş’ ” demişim kendime. Şimdi algılıyorum bunu.
Peki bunun öncesinde ne vardı?
Ben mutlu bir çocuk değil miydim yoksa? Ya da çocukluğumun huzur dolu anları dışında kalan, hatırlamak istemediğim kısımlarını silip atmış mıydım?
Evet öyle yapmışım.
Şimdi gerçek sebep ne onu paylaşayım sizinle:
Gerçek Sebep: Ben özellikle annemle ilgili sevgi ihtiyacımı artık bir makarna sosuna kadar indirmişim.
Sos yoksa sevgi yok.
Annem zeten beni sevmiyor ve bana şefkat göstermiyor, düşüncesi tüm zihnime ve ruhuma kazılı göstergelerin son aşaması.
Uzun zamandır içki içmiyorum. Kuraldışı’nın Yaşam Okulu’na geliyorum.
Farkındalık yaşarken koşar adımlarla hareket ediyorum. Ve artık kendimi sevip kendime değer verdiğim için kendime dönebiliyorum. Ve işte o zaman o sos gerçekten içimde ta doğduğumdan beri biriken öfkeyi hareketlendirebiliyor. Çok da iyi oluyor…
Devam edeyim:
Ben bağırıp çağırırken ve kendi kendime söylenirken, aslında sinir krizimi güzel güzel geçirirken olağan dışı bir hareket yaptım: Müziğin sesini açmadım. Aslında müzik de açmadım.
Sadece tüm öfkenin içimden çıkmasına izin verdim.
Hayatımda ilk kez annemle babama “Sizden nefret ediyorum” diye bağırdım.
İlginçtir, ilk kez annem beni yoksaymak yerine “Gel, konuşalım,” dedi.
Konuşurken içimden bir sürü şey aktı, enerji yoğun ve olumsuz da olsa aktı. Evrendeki yerini sevgiye bırakmak üzere benden çıktı, gideceği yere aktı.
Hayatımın en önemli cümlesi de ağzımdan dökülüverdi tabii;
“Beni sürekli yok saydınız, ben VARIM oysa.”
Sonra, başarılı olduğumu, yok sayılmak yerine saygı duyulmak ve sevgi görmek istediğimi dile getirdim. Yılların sinir krizleri sonunda, gerçek nedenleri ve sonuçları ortaya çıkardığından emin olarak beni terk ettiler. Onlar görevlerini yaparken hep zorluklar çıkartmışım yıllarca. Çok teşekkür ederim kendilerine.
Bunu başarmış olmamda, artık başarılarıma, kendi gücüme ve “Var” olmama odaklanmamın çok büyük katkısı var tabii.
Konuşmamız nasıl bitti, bilmek ister misiniz?
Annem ilk kez benim derdimi anladı…
Sonunda anlatmayı başarmıştım. Biz çok farklıyız. İlk kez farklı birini kabul ediyor hayatında. Sanırım kızı olduğum için. Ama olsun. Bu küçük bile olsa güzel bir gelişme. Artık başarılarıma “Aferin” diyor. Yıllarca böyle bir şeyi yaşamamış biri için harika bir duygu. Sonunda oldu ya, bu bile yeterli benim için.
Ve en önemlisi aslında annem kendine yapılanı da anladı o kavgada…
O kadar uzun zamandır inceliyorum ki ailemizi. Bulduklarım bazen acı verci, bazen keyif verici oluyor.
Benim anneannem annemi, dedem de babamı yok saymış yıllarca. İkisinin acısını çok iyi biliyorum çünkü bana da aynı duyguları yaşattılar.
Annem ve babam artık gözümde “Tanrı ile Tanrıça” değil. Onlardan nefret ettiğimi haykırdığımda bu gerçekleşti.
Annem ve babam, “Annem ve Babam” yani “İki İnsan” artık benim gözümde. Hataları ile, güzellikleri ile.
Şimdilerde, bana aktardıkları ilk rüyamın hasarlı noktalarını düzeltiyorum. Onlar da işin içinde. Sadece kendime çalışmıyorum anlayacağınız. Bazen ben onlara var olduklarını hissettiriyorum, bazen onlar bana.
Ve onları affettim, affedebildim.
Nihayet, benim üzerimden def ettiğim, kovduğum, pes ettiğim noktada beni terk eden ruhum da geri gelip işe el koydu.
Özgür olmanın ne olduğunu tekrar hatırlattı bana.
Öyle monoton ve kendimle ilgisiz bir robot olmuştum ki bir farklılıkçı olarak benzerlikçi gibi hareket ediyordum.
Robot fonksiyonlar tamam, enerji akışı yok, ruh ölmek üzere çekip gitmiş.
Amar artık ruhum geri geldi ve hooooooş geldi.
Kendimi bu kadar özledikten sonra kendim gibi hareket etmek çok keyifli. Yolculuğuma kendim olarak katılmak.
Derin bir “Oh, be” diyorum şimdi.
Bu arada antibiyotikleri bıraktım. Çok sağlıklıyım. O kadar bağırmadan sonra sesime hiçbir şey olmadı.
Aslında, küçük bir kriz de on gün kadar önce yaşamıştım, o arada da bir kısmı çıktı sanırım kızgınlığımın (on beş senelik kadar) ama bu seferki doğuştan bugüne kadar oluşan asıl öfkenin kaybolmasıydı.
Sonra bir küçük şey daha oldu. Ne şekilde olursa olsun yüzleşmeyi göze alınca ilk sarsıntı sonrası hayatımızı geri alıyoruz bıraktığımız yerden. Sarsıntı da üç-beş gün sürüyor sadece.
Bu sefer de ilişkilerimle ilgili bir nokta açığa çıkınca yine yılların tıkanıklığı temizlendi.
Şimdi, yolculuğumun bu kısmını arınmak ve enerjimi geri kazanmak için kendime ayırmaya göze aldığım için çok keyifliyim.
Enerjim muhteşem, hayatıma çektiklerim bir harika, özlediğim beklediğim hayatı ben, kendim bir bir inşaa ediyorum şimdi.
Enerjimi yaratmak için harcıyorum. İnsanların ruhlarına dokunmak çok büyük bir haz. Yardım etmek ve ilham olmak müthiş duygular.
Artık kanatlarımı kullanarak uçuyorum.
Ben bir kartalım ve doruk noktasına, asıl yaşam yerime kanatlandım.
Uçarken nefes alıyorum ve güzellik saçıyorum. Akarak yaşıyorum.