Kıpır kıpırdır o an yürekler. Sevdiğine, arkadaşa, aileye, doğaya, hobilerine ve de en önemlisi içsel dünyaya kavuşmak ah ne güzeldir.
Şu sıralar özlemenin hazzındayım. Cümlelerin kuruluş şeklinden de anlaşılacağı üzere.
Duygu ve düşüncelerimi heyecanla yazıya dökmeyi, paylaşmayı ve de üretmeyi özlemişim.
Doğayla iç içe olmayı ve kendimi dinlemeyi özlemişim.
Mesela Kadıköy sahilinde rüzgara karşı çay-kahve içmeyi, dostum mavi denizle her zaman olduğu gibi yaşamsal süreçlerimi paylaşmayı, karşı yakadaki Sultanahmet’ten batan güneşi seyrederken, deklanşöre basıp anı ölümsüzleştirmeyi özlemişim.
Anladım ki ben özlemeyi özlemişim.
Yoğun trafiğiyle ve nüfus kalabalıklığıyla ruhumu-bedenimi yoran İstanbul’un bir çok güzel yerleri dışında, pek sevdiğim ve keyif aldığım semtleridir Üsküdar ve Kadıköy bölgesi.
Buralarda gün batımında ve geceleri seyre dalması müthiş olur. Özletir özleyene anda yaşanan anları ve küçük mutlulukları…
Birkaç hafta sonudur tüm bu özlemlerimi giderdim. Ne mutlu bana. Gidermeye de devam ediyorum. Denizin, güneşin ve doğanın tadına vara vara, bir o yana bir bu yana dolanıp durdum. Nasıl da enerji doldum, keyif aldım. Anlatılmaz yaşanır bilirim ama, ben yinede anlatayım yaşamak size kalsın!
Öncelikle Kadıköy’de bir vapur iskelesinin üstündeki restoranın terasında oturdum. Yüzümü okşayan ılık rüzgar eşliğinde kahvemi yudumlarken, gözlerim denize ve tarihi Haydarpaşa garının asil duruşuna takıldı. Takılan gözlerimi harekete geçiren nostaljik Eminönü vapuru süzülerek iskeleye yanaştı. İçinden çıkan yüzlerce farklı insan sırasıyla karaya ayak basarken kimi telaşlı, kimi dingin, kimi üzgün, kimiyse yüreği kıpır ve gözleri çakmak halde karada bekleyen eli çiçekli sevgiliye doğru koşuyordu.
Ah ne müthişti tüm bunları seyre dalmak ve anda olmak…
Bir başka gün Moda’dan sahili kuşbakışı seyretmek, merdivenlerden inip, sahili boylu boyunca yürümek, “ay aman çok yorulmak” ve tarihi moda iskelesinin restoranında dinlenip, nostalji yapmak.
Az ötedeki, bir tatlı huzur almaya gidenlerin mekanı Kalamış’ın yemyeşil, bol çiçekli-ağaçlı Fenerbahçe parkında gezinmek. Yaşlı bir çınar ağacının gölgesindeki banktan adaları seyre dalmak ve yere düşen çam kozalaklarından bir parça hatıra almak.
Derken bir başka hafta sonu, dışarıdan içecekler hariç istediğiniz yiyeceği getirmenize müsaade edilen, boğaz manzaralı, denize sıfır, açık ve kapalı bir alan olan, Çengelköy Çınar altında güne başlamak. Elinizdeki meşhur Çengelköy böreği, simidi ve çıtır salatalığı eşliğinde, denize en yakın masada oturabilmek için fırsat kollamak. Bulunan masaya bir an önce oturup, keyifle kahvaltı sofrasını hazırlamak ve garsonun getirdiği içi çay dolu su bardağı eşliğinde afiyetle kahvaltıya başlamak, günlük gazeteleri okumak ve aynı zamanda dostlarla günün keyfini çıkartmak, enerji dolmak.
Akşam üzeriyse Kız Kulesinin minik penceresinden nostaljik müzikler ve kırmızı şarap eşliğinde karayı, vapurları ve denizi seyretmek.
Ertesi gün Çamlıca tepesinden tüm bu anekdotları ve daha fazlasını panaromik bir manzara eşliğinde tek karede toplayıp filmi birleştirmek.
Ve de tüm bu satırları tekrar yaşamak üzere sizlerle de paylaşabilmek ah ne müthiş bir hazdır.
Ben bundan böyle doğaya has ne varsa, içinde varolmayı ve bütünleşmeyi seçiyorum.
Hepinize doyumlu ve mutlu haftalar diliyorum.