Uzun zaman önce, buna karar verdim. Topluma uymam gerektiğini anladım.
Topluma uymak…
Tam olarak olmasa da, toplum içinde yaşarken bazı kurallar var. Bunlara uymak gerekiyor. Yoksa bozuk düzen seni içine alıyor, mutsuz ediyor,onu yenemiyorsun. Hani derler ya düşmanı yenmenin en iyi yolu, oyunu onun kurallarına göre oynamaktır, diye.
Aslında bu biraz kötü bir düşünce oldu -ve açıkçası bana hiç uymadı.
Kısa süre önce, bir karar aldım: “Her insanın bir karanlık bir de aydınlık yönü var. Karanlık yön, aydınlık yönün gölgesi gibi, karanlık olmadan aydınlanamıyorsun. O zaman deniliyor ki her iki yönle de barışmak gerekiyormuş. Sadece aydınlık da olmuyor- tıpkı sadece iyiliğin olmadığı gibi. Kabul etmek, her şeyde en büyük atılacak olan adımdır. Kabul etmek, çözümü %51 yarılamak demektir.
Toplum -toplum nedir? Belirli bazı kurallar, belli bir düzen, koyun sürüsü.
Benim aklıma ilk gelenler bunlar. Peki, bunun dışına tamamen çıkınca ne oluyor? Tamamen dışlanıyorsun; haklı olsan da haksız, değerli olsan da değersiz kalıyorsun. Neden?…
Birlikten güç doğar. Onlara ayak uydurmam gerekiyor mu? Hayır, bir olmadan iki olmaz…
Peki, ne yapmalı?…
Kendine güvenmelisin. Kendine güven çok önemli -azınlıkları etrafına toplayan kendine güvendir. Lider ruhlu insanın en belirgin özelliği kendine güvendir.
Önce kendine güven sonra da bilgi çok önemli. Yaptığın işte çok güçlü olman lazım. İşini çok iyi yapman gerekiyor. Sadece kendine güvenmek zaten böyle bir şey işte. O zaman, o zaman tüm korkularından sıyrılıyorsun. Sonuç, ne olursa olsun sen yaptın ve sorumluluk sende. Çözecek olan kişi de sensin.
Her şey zor geliyor bazen… En alttan başlamak gerekiyor.
Başarı bedel gerektiriyor. Yavaş yavaş olunca, başarı sonucu yaşayacaklarını daha iyi değerlendirebiliyorsun. Başarı, aynı zamanda yalnızlık da gerektiriyor.
Mutsuzsan, haksızlığa uğramışsan, üzgünsen insanlar senin için üzülüyor. Etrafına toplanıyorlar.
Başarılıysan, hak etmişsen, mutluysan teker teker gidiyorlar.
Çünkü Sadece kıskanıyorlar ve istemiyorlar.
Buna geçiş dönemi diyoruz yine de. Bir kere kendini tam olarak kabul ettirdin mi o zaman da büyük bir saygı başlıyor sana karşı ve ilah oluyorsun.
Tabi bu içten ve gerçek olmuyor. O zaman, sen ayırabiliyorsun kim doğru kim yanlış. Ama yine de unutmamak gerekiyor ki bu dünyada hep beraber yaşıyoruz, bir sürü, çeşit çeşit insan var. İnsanları olduğu gibi kabul et. Onları değiştirmek sana düşmüyor çünkü. Zaten, sen de öyle bir güç yok. Bununla uğraşmak aptallık olur.
Sadece sen değilsin sürekli, her gün sınavlardan geçen. Diğer insanlar da durmadan sınavlardan geçiyor ve hepimizin aldığı notlar var. Yalnız, uzun vadeli düşünmek gerekir. İyiliğin yolu uzun vadelidir; uzun vadeli cezalar verilir, uzun vadeli ödüller verilir.
Hep uzun vadeli düşünmek gerekir. Sabırlı olmak gerekir. Hep sabırlı olmak gerekir. Hırs yapmadan, sadece kendi hayatına bakarak yol almak gerekir. Ve unutmamak gerekir -iyiliğin yolunda- her kapanan bir kapının ardında açılan yeni bir kapı vardır.
Sonuç alamayınca, anlaşılamayınca, haksızlığa uğrayınca başka bir adım atmak gerekir. Asla birine takılıp kalma. Değer, senin kendine verdiğin değerdir. İnci tanesi gibi olmalısın. Ama çok fazla sabır da hiçbir işe yaramaz. Gerektiği zaman gereken adımı atmak gerekir.
Kötülükle savaş bu şekilde olur. Artık, her şey değişmeli. Artık iyilik kazanmalı. Artık, değerler değerli olarak kalmalı. Her şey çok basit olmalı. Hiçbir şey zorlaştırılmamalı artık. Eğer, işinde iyiysen atanmalısın. Yağcılık yaptığın için olmamalı bu… Sadece işini iyi yaptığın, çalışkan olduğun için atanmalısın. O zaman, her şey daha kolay olmaz mıydı?…
Evet, o zaman her şey daha kolay olurdu. Topluma karşı çıkmak böyle bir şey işte. Bir düzen var; o düzen peşinden giden koyun sürüsü var ve bu sürüye dur diyen biri var. O biri için, ilk tepki dışlanmaktır… Eğer güçsüzse ayakta kalamaz. Ayakta kalıyorsa güçlenir; her olayda daha da güçlenir. Taş gibi olur, yıkılmaz, yıkılamaz…