Evet bu sıralar çok kullanılan “Katmandu yollarındayım ya da Katmandu’ya gideceğim,” sözü, “Kendini aramakla, özünü bulmakla”, kimileri içinse “Sınırsız Özgürlükle” eş anlamda kullanılan bir ifade oldu neredeyse.
Herkes bir arayış içinde. Yeni bir şeyleri deniyor, eğitimler alıyor, kurslara gidiyor. Kadını, erkeği herkesin sohbet konuları bile artık siyasetten, futboldan çok yaşam üzerine ve yaşamın tatları üzerine oluyor.
Herkes hızı giderek artan yaşamın, bizi daha çok kıskacına alan teknolojik ve ekonomik koşulların içindeki döngüden kaçma telaşında. O çarkın dışına atma telaşında. Çünkü o çark, geçmişten getirdiğimiz kolektif bilinç bozukluğumuz ile bizleri, özümüzü yok etmek üzere.
Ama ne yazık ki birçok insan da bunun farkında bile değil. Kendilerini kurtarmak, bu döngüden çıkmanın da, daha çok çalışarak, daha çok para kazanarak, daha çok seks yaparak, daha çok alkol, uyuşturucu alarak, daha çok sakinleştirici alarak olacağına inanıyorlar…
En acısı da, tüm bunları yaparken kendilerini ve dengelerini bulacaklarını düşünüyorlar. Yani kendi paradokslarını kendileri yaratarak, yani kendilerinden ve özlerinden daha da çok kaçtıklarının farkında bile OLMADAN.
KATMANDU sonrası da bulacaklarının, daha çok zenginlik, daha çok para, daha çok mutluluk, daha çok araba, daha çok başarı veya tamamen sorumsuz özgürce bir yaşam olacağını sanıyorlar.
Yaşamlarındaki her şeyin, paylaşmadan, beslenmeden büyümesini istiyorlar. Tohumu ektim, tamam; şimdi hemen çiçekler açsın, diyorlar. Ama su, gübre vermiyorlar ki. Sevgilerini katmıyorlar ki işlerine, çevrelerine. Kendi ışıklarından hatta güneşten bile uzak tutuyorlar kimi zaman.
Sonra da soruyorlar NEDEN diye?
Neden zengin değilim?
Neden başarısızım?
Neden daha çok kazanamıyorum?
Neden sevilmiyorum?
Neden tatmin olmuyorum?
Neden mutsuzum?
Neden bir sevgili, bir arkadaş bulamıyorum?
Neden doyumlu değilim?…. Ve daha birçoğunu.
Peki bilmiyorlar mı, görmüyorlar mı, iç dünyalarının zenginleştikçe, dış dünyalarının da zenginleşeceğini, bolluğa kavuşacaklarını? Verirlerse alacaklarını? Ne ekersek, onu biçeceğimizi? Paylaşırlarsa coşkularını, açarlarsa korkmadan içlerindeki gizli hazinelerini; bulacaklarını hazzı, doyumu, mutluluğu, her türlü bolluğu ve ZENGİNLİĞİ?
Tüm bu zenginlikler ve değerler içimizde ve her an zaten bizimle. Ne Katmandu’da, ne de Kanada’da. Bilmez isek bakmayı ve görmeyi, hayatımıza çekeceklerimiz yine aynı şeyler olacak.
Halbuki kaçarak, savaşarak, çözümü dışarılarda arayarak değil, biraz cesaretle, dinginlikle içimize bakmayı bilerek ve görerek ulaşacağız o muhteşem sonsuz, sınırsız hazineye. O sonsuzluğa.
Açarsak yüreğimizin kapılarını, girecek tüm zenginlikler dünyamıza ve ulaşırız içimizdeki o kutsal hazineye ve tanrıya.
Bilmek lazım o kapılarının tokmaklarının içeride olduğunu ve yalnıza bizim onları açabileceğimizi. Ne başka bir yer, ne de başkaları başarabilir bunu. Yalnızca biz, kendimiz, kendimizle anda başarabiliriz bunu.
Ve yine bilmek her şeyin, ruha sevgi katılarak başlayacağını, ve ne yapılırsa yapılsın, ruh ve sevgi katılarak yapılacağını. Yalnızca SEVGİ.