Etrafıma bakındım ama kimseler yoktu! Gülmeye başlamasıyla birlikte ilk sorusu kulaklarımı delip uzanıyordu sonsuz boşluğa.

“Kimsin sen?”
 
Aman Tanrım! Göremediğim bu varlığa nasıl bir cevap verebilirdim?

Dikkat kesildim tekrar çevreme, ama kendimden başka kimse yoktu etrafta. Az önceki sorusunu yineliyordu ”Kimsin sen?” ve ardından ekledi “Cevap verecek kimseyi göremezsin, Aptal! Bırak bana gözlerinle bakmayı!“ Titremeye başladığımı hissettim bir an. Ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Nasıl bir cevap verebilirim ki?

Kimim ben sahi?

Kahkahalarıyla sesi tekrar yükseldi bir anda.”Bırak artık düşünmeyi, beni zaten göremezsin, sadece cevap ver! “  Onun alay edercesine bu gülüşleri canımı sıkmıştı açıkçası. Birkaç adım attım ve sanki sonsuzluğa sesleniyormuşçasına “Asıl sen kimsin?” diye sordum sesimin sinirli tınlamasıyla. 

Tekrar o alaycı sesiyle “Sen seni bilmeden beni nasıl bileceksin?” diyerek cevabını yapıştırdı suratıma. Ardından sorusunu değiştirdi. “Ne istiyorsun söyle?” sanki karşımda sihirli güçlere sahip bir cin vardı ve benden dilekte bulunmamı istiyordu. Tam ne isteyeceğimi düşünmeye başlamıştım ki bu garip varlık benim adeta beynimi okuyorcasına zihnimin arasına sızarak “Düşünceyi bırak artık! O seni yeterince gerçeklerden uzaklaştırdı, bütün mutsuzluğun; ulaşmak istediklerin ama ulaşamadıklarının arasındaki farktan kaynaklı. Bunu izle!” diyerek beni altüst ediyordu.

Ama kendimi toparlamam kısa bir zaman almıştı. Mutluluk ve huzur istiyordum evet. İstediğim buydu. Başka ne olabilirdi ki zaten? Etrafım birden sisle kaplandı. Gökyüzüne doğru başımı kaldırdım ama hiçbir şey göremiyordum. Ürkmeye başlamıştım yine. Korkularım, kaygılarım titrek sesimin tek nedeniydi. Gözlerimi kapattığım o an tekrar sesini duydum garip varlığın

“İşte, işte şimdi içine dönüyorsun. Gözlerini kapatıp merkezine; ruhuna odaklanmaya başladın. Kendini keşfetme yolunda bunu yapman gerekiyor, ama her defasında unutuyordun. Şimdi bilinçsizce eve dönüş yolunu buldun; fakat bundan sonra farkındalıkla yaşaman gerektiğinin bilincini kazanmış olduğunu biliyorum,”  dedi ve sustu.

Onun bu sözleri sanki ruhumu okşamıştı.

Tam kendimi iyi hissetmeye başladığım bu sırada düşüncelerimi okumuş olmalı ki bağırmaya başladı “Senin ruhunu okşamam egonu tatmin edecek. Senin ruhunu okşamam dışsal benliğini doyuracak. Bu geçicidir. Buna bir daha aldanma!” dediğinde sanki mideme tonlarca ağırlında bir yumruk oturuyordu. Bu sefer kendimi toplamam zaman alacak gibiydi ama o hiç durmadan az önceki sorusunu yineledi
 
“Ne istiyorsun?”

Hiç düşünmeden “Mutluluk” diye cevap verdim sonsuz boşluğa

Net bir şekilde “Az önce onunla konuştum,” dedi ve sözlerine bilgece devam etti…

”Mutluluk sana çok kırgın, onu nasıl elinin tersiyle ittiğini bana anlattı, hem de defalarca bunu yapmışsın… Bunu nasıl becerebiliyorsun? Önce onu çağırmışsın, o da gelmiş. (Bu arada onu yakından tanırım kendisini çağıran herkese koşarak gelir) Evet sana da gelmiş. Hatta hiç bıkmadan binlerce kez gelmiş. Ama artık sana kırgın! Yalnız onun kırgın olduğuna bakma, çağırırsan yine gelecek; fakat senin, onu yine elinin tersiyle iteceğini düşündüğü için ve o geldiğinde tüm hücrelerinle varlığını benimsemediğin için yanında fazla kalmıyor. O kalmak istiyor, ama sen buna izin vermiyorsun.”

Suspus olmuş sadece görünmeyen Bilge Varlığı dinliyordum. Az önceki korkunç sesi gitmiş yerine, torununa masal anlatan bir ninenin fısıltılı tınlaması gelmişti. Bilge Varlık sözlerine şöyle devam etti

“Mutluluk sana en son geldiğinde ona, ‘Seni nereye kadar yaşayacağım?’ diye sormuşsun. Böyle bir soruyu senden hiç beklemiyormuş. Onun senden tek isteği; kendisini hissettiğinde kabullenmen ve ona, bu yolculuğun sonunun nereye varacağını sormadan, sadece varlığıyla tüm bedenini kaplayarak yola onunla birlikte devam etmen. Mutluluk senden sadece bunu istiyor. Sen ise ona her defasında ‘Seni yaşarım tamam, ama nereye kadar?’ diye soruyormuşsun.”

Bilge Varlık sözlerinin burasında durduğunda içsel bir konuşmaya dalmıştım.

Evet, bunu çok yapmıştım. Her defasında mutluluğa nereye kadar gideceğimizi soruyordum gerçekten. Oysa ben hep gelecekte kalmışım! 

Farkında olmadan yaşamak; kendime geldiğimde güzelliklerin benden uzaklaşmasıyla noktalanıyordu.

O zaman geç kaldığımı anlıyordum. Bilincim kapalıyken mutluluğu da hissedemedim. Oysa bana defalarca şans vermişti. Biliyorum yine o şansı hiç düşünmeden bana verecek.

Ama ben yüreğimle o şansı istediğimde ve onun varlığını tüm hücrelerimde hissederek yaşadığımda o zaman anlamlı olacak. İşte o zaman uzun sürecek mutluluğum. Ben izin verene dek onu yaşayacağım… Bunu şimdi daha iyi anlıyorum.

İçsel konuşmamın bittiğini hisseden Bilge Varlık, otoriter bir babanın olgun ses tonlamasıyla sözlerine devam etti.

“Kendine bir yol çizme zamanın geldi ve bu yolda şimdilik sen ve mutluluk varsınız. Bu ikinizin yolu olacak, ama bu yoldaki yolcuları istediğin zaman çoğaltabilirsin. Bu yola aileni de koyabilirsin ve koyman en doğrusu. Ama unutma bu yolculukta kaptan her zaman MUTLULUK olacak. Onun gittiği her yere gideceksin. Nedensiz ve sebepsizce! Buna dikkat etmelisin. Mutluluğu yaşamanın nedeni ve sebebi yoktur. O nereye gidiyorsa, seni nereye götürüyorsa ve sen onun izindeyken huzuru hissediyorsan onu takip edeceksin,”

Bilge Varlık bu son cümlesinin ardından var gücüyle “Şimdi onu tekrar çağır ve kendini affettir!” diyerek haykırdı ve kayboldu…

Share This