“Zayıf bir anımda paylaşımda bulundum. Gaza geldim galiba. Çok pişmanım, çok utanıyorum, ne yapacağım şimdi ben, rezil oldum!”
“Ben bir süre ortamı tanıyayım. Biraz dinleyeyim. Güven duyarsam belki paylaşırım problemlerimi.”
“Oooo, burası ne kadar kalabalıkmış böyle. Hiç kimseyi de tanımıyorum. Şimdi çıkıp gitsem? Yok, ayıp olur. İki saatin bitmesini bekleyeyim. Bir daha da gelmem.”
“Burada paylaştıklarım başka yerde kullanılır mı acaba? Şurada oturan adamı hiç gözüm tutmadı mesela. Ben iyisi mi susayım. Diğerleri anlatsın bakalım.”
“Moderatör istediğinizi anlatın diyor ama anlatacağım da ne olacak ki şimdi? Bu insanlar mı derdime çare olacak? Yok canım, daha neler, ayol onlar benden felaket durumda gözüküyorlar.”
“Benim problemim burada bulunan insanlar arasındaki en felaket, en utanç verici problem eminim ki. Şimdi paylaşırsam beni ayıplayacaklar. Dur biraz bekleyeyim, bir kaç kişi paylaşsın. Benimkinden daha felaket bir şey anlatırlarsa o zaman ben de paylaşırım.”
“Ben toplumda saygın bir kişiyim. Burada problemimi paylaşırsam …. kimliğim yara alacak, prestijim sarsılacak. Aslında neden burada olduğumu da anlamış değilim ya, neyse…”
Salı toplantılarımızda, bu ve bunun gibi düşünce baloncuklarının havada uçuştuğunu hissediyorum. Onları yakalayıp patlatmak istiyorum.
Patlattığım her düşünce baloncuğuyla beraber sahibinin de patlamasını, açılmasını, içini dökmesini hayal ediyorum.
Kapıdan girer girmez sihirli bir değneğin değmesiyle maskelerin, egoların ve paylaşımı engelleyen her bir şeyin soldaki elbise askımıza bırakılmasını çok istiyorum. İki saati hafif, ferah, rahat rahat yaşadıktan sonra isteyen çıkarken geri alsın; egosunu, maskesini, ünvanını, sosyal kimliğini…
Salı toplantılarımızda dertlerini, sıkıntılarını, problemlerini paylaşan arkadaşlarımız hepimize ışık oldu, yol gösterdi, yol açtı. Kendilerine de ışık oldular, yol gösterdiler, yol açtılar.
Cesaretlerine özenildi, açık gönüllülükleriyle alkışlandılar. Paylaşımlarından güçlenerek çıktılar. Yaşam amaçlarını bulanlar oldu, ruh eşleriyle rastlaşanlar oldu. Yaşam yollarında ilerlerken her hafta soluklanmaya gelip, enerji takviyesi yapıp, yolculuğuna devam edenler oldu. Olmak deneyimlendi, yapmak deneyimlendi Salı toplantılarımızda.
Salı toplantılarımıza başlarken hayal bile edemediğimiz güzellikler yaşandı iki sezon boyunca. Adım adım yaşadık bütün gelişmeleri; hayır diyemeyenlerin hayır dediği ilk günleri, tepki veremeyenlerin tepki verebildiği anları, karar veremeyenlerin kararlarını, yola çıkamayanların yolculuklarını,… alkışlarla ve gözyaşlarıyla kutladık.
Bunların hepsinin temelinde “paylaşım” vardı. İstikrarla Salı toplantılarımıza katılan ve azimle paylaşımlarına devam eden arkadaşlarımız yaşamlarına güzellikleri taşıdılar.
İşte bu nedenle, gönlümden kopup gelen bu dayanılmaz istekle coşup taşıyorum. Herkes gelsin ve paylaşsın istiyorum, çok istiyorum.
Düğünlerimizde çok hoşuma giden bir giriş, gelişme, sonuç akışı vardır. Başlangıçta masalarda ciddi ciddi, bütün maskeleri, bütün egoları, ünvanları, kimlikleriyle oturan “ağır abi”lerimiz ortama ağırlığını koyar. Zaman ilerledikçe ve alkol servisini müteakip kana karışan alkol miktarı arttıkça bu “abi”lerimizde dans pistine doğru bir hareketlenme görülmeye başlanır. Dans pistinde Zeybek Havası gibi ağırlığı olan milli oyunlarımızla devam eden gece, ceketler kemerlere sıkıştırılmış, gömlekler terden sırılsıklam, çiftetelli müziğinin kıvrak nağmelerine uyumlu beden hareketleri ile son bulur.
İşte benim en keyif aldığım nokta bu son sahnedir. Herkes en doğal haliyle pisttedir. Maske yok, ego yok; sadece paylaşım var, “an”ın paylaşımı.
Salı toplantıları ve bu ortama benzer her yerde düğünlerimizin son sahnesinin duru ruhunun yaşanmasını istiyorum, çok istiyorum…