Bilgisayar teknolojisi ile bundan 25 sene önce bir Commodore 64 ile tanıştım. Henüz beş yaşında küçük bir çocukken, bu bilgisayarın teybine yerleştirdiğim kasedin üzerinde ne yazdığı, elle mi yoksa matbaa ile mi yazıldığı, kasedin markasının yabancı mı yoksa yerli mi olduğu benim için hiç mi hiç önemli değildi.
Dedim ya, henüz beş yaşındayım, kasedin bir Türk markası olmasına ve üzerine adi el yazısı ile yazılmış olmasına rağmen ekranda çıkan yazıların İngilizce olmasının nedenlerini hiç de sorgulamıyordum.
Benim için koca dünyada önemli tek bir şey vardı. Kafa ayarını yapıp oyunun yüklenmesi ve anlamadığım yabancı seçeneklerden kurtulduktan sonra ekrana adamların gelmesi ve dan dun dan dun ateş etmem.
O zamanlar dünya bu kadar da dijital değilken, belli olmazdı kafa ayarının tutup tutmadığı, oyunun başlayıp başlamayacağı.
Ne utanmazmışım ben demek ki, birleştirirdim ellerimi Tanrı’ya dua ederdim; lütfen ayar tutsun lütfen oyun başlasın diye…
Elalemin fikrini, ürününü çalmak, verdikleri çabaya ve emeğe hiçbir saygı göstermeden kullanmak, üstüne üstlük bir de Tanrı’nın adını kullanarak bu hırsızlıktan faydalanmak işte ilk defa o yaşımda girmiş hayatıma.
Aradan yıllar, nesiller geçti, bilgisayarlar gelişti, dijital dünyaya girdik. Internet’in evlere yayılmaya başladığı yıllarda ilk kaçak indirdiğim şarkıyı hatırlıyorum. İnanılmaz bir mutluluktu, çünkü o şarkıyı dinlemek için ne yerimden kalkıp müzik mağazasına gitmiştim, ne onu bir süre dinledikten sonra geri vermem gereken bir arkadaşımdan ödünç almıştım, ne de ona sahip olmak için tek kuruş para harcamıştım. Deli bir müzik tutkunu olarak cennetin vaadedilen kapıları önümde açılmıştı ve benim için dünyada artık tek bir amaç vardı: Daha fazlasını elde etmek, daha da fazlasını, hayır bunlar da yetmez, hepsini!
Yine yıllar geçti, Internet hızlandı, bu sefer hırsızlık boyut değiştirerek müzikten filme, oradan da programlara sıçradı. Artık bir film mi seyretmek istiyorsun? En geç 3 saat sonra elinde. Kur sabahtan bilgisayarı, geldiğinde hazır olsun seyret. Yetmedi mi? Ertesi sabah tekrar. Ve tekrar. Ve tekrar. Tüm filmler izlenene kadar, tüm albümler dinlenene kadar. Cebinden çıkan birşey yok ki, sana ne?
Meğer cebinden de çıkan varmış, benliğinden de…
İnsanın şimdiki hayatında sebebini merak ettiği bir sıkıntısı olduğunda geriye dönüp bakması ve ışık hızıyla bazı noktaları birleştirebiliyor olması ne ilginçtir. Sorunun kendisi hem sebepleriyle hem de çözümleriyle bir anda beliriveriyor insanın düşüncelerinde.
Girdiği ortamlarda kaçak arşivinin büyüklüğüyle övünenlerdendim ben. Her türlü film, müzik, program, ne ararsan var. Yerli mi, yabancı mı? Macera mı, belgesel mi? Windows mu, Mac mi? Ne istersin? Göğsümü gere gere bendeki arşivin piyasa değeri var yaa, herhalde yirmi otuz bin doları bulur, derdim.
Ne kadar da aptalmışım.
Aylar önce, sevdiğim ve çok saygınlık duyduğum bir büyüğüm ‘Sen sadece insanların emeğini çalmıyorsun. Daha da kötüsü, kendi saygından yitiriyorsun’ dedi. Oturup düşündüm. Hadi canım dedim, sen benim bu arşivi toplayana kadar kaç zamanımı, kaç yılımı ‘harcadığımı’ biliyor musun?
Sonra düşünceler değişmeye başladı. Arşivimden vazgeçme korkusu, bu ürünleri çalmış olmanın hayatımı ne kadar olumsuz etkiliyor olabileceğinin korkusuyla birleşti, giderek dayanılmaz bir hal almaya başladı. Hele hele o hırsızlıkların bedelinin istesem de istemesem de bir şekilde benden çıkıyor olduğu ihtimali var ya… En dayanılmazı o. Hem suçluluk, hem kat kat bedel ödeme.
Önce müzikler gitti. Abartmıyorum, 35.000’e yakın şarkı. Tanrım ben bunların hepsini dinliyor muyum? İmkansız… Dünyada bu kadar çok şarkı yazılmış mı..? Elde etmek için ayların, yılların harcandığı meredin silinmesi bile saatler sürüyor. Dijital dosyalar dijital çöpe, korsan CD’ler çöp torbasına.
Tanrım bu ne rahatlık, nasıl bir yüktür bu benim sırtımdan kalkan?
Kontrolden çıkmış yokedici bir canavar gibi gözümü filmlere dikiyorum ve onlar da kendilerine uygun biçimdeki çöplüğü boyluyor.
Sıra geldi programlara. İşte orada takılıp kalıyorum! Çünkü ben bu programları kullanarak bazen tasarım işleri yapıyorum ve para kazanıyorum.
Düşünebiliyor musun? Başkasının emeğini, vaktini ortaya koyarak yarattığı bir eseri ben çalıyorum, üstüne üstlük ondan para kazanıyorum.
Bu durum, yıllar önce başımdan geçen bir olayı aklıma getiriyor. 2002 senesinde, üç buçuk senelik hasretimin ve para biriktirmemin sonunda ilk Apple bilgisayarımı almıştım. Öğleden sonra alıp evime koyduğum dizüstü bilgisayarın yerinde akşam yemekten döndüğümde yeller esiyordu. Bilgisayar sadece beş saatliğine benim olmuştu ve sonra da bedavaya başkasının. Somut bir nesne ya, benim kat kat daha fazlasını yıllardır emek harcayan insanlardan çalmış ve çalmaya devam ediyor olmama rağmen, evime hırsızın girip bilgisayarımı çalması çok içime oturmuştu. Kendimi de teselli ediyordum nasıl olsa bu ona helal olmaz, yanında kalmaz diye. Şimdiki aklımla düşünüyorum da, bu ne körlük, bu ne duyarsızlık…
Ve ben kaçak program kullanarak yaptığım işlerden daha fazla gelir elde etmeyi umuyorum.
Dün korsandan tamamen özgür yaşama bir adım daha yaklaştım. Sırtımdan birkaç kilo daha ağırlık kalktı.
Şimdi bu yazıyı yazıyorum ama aslında tam da gönül rahatlığıyla yazamıyorum. Çünkü bahsettiğim ve iş yaparak para kazandığım programlar hala bilgisayarımda duruyor. Bir tek onlar kaldı. Bedeli de en yüksek olan onlar zaten. Elimde tutup tutmamak arasında sürekli gidip geliyorum. Kafamda korku dolu sorular var.
Ya ben onları sildikten sonra yüklü bir iş gelir de cevap veremezsem? Ya cevap veremediğim için ilerideki potansiyel işlerimden de olursam? Sonra korku başka bir şekle giriyor ve artıyor, kuvvetleniyor. Ya ben hala hırsızlık yapıyor olduğum için yeni işlerin gelmesini kendim engelliyorsam? Ya bu sebepten dolayı bir kısırdöngüne girmiş, vakit üzerine vakit kaybediyorsam? Ya ben gerçekten de aslında kendimden çalıyorsam? İşte bu çok korkunç.
Sanırım sileceğim, ve kendimi evrenin akışına bırakacağım. Evet evet kesinlikle sileceğim. Acaba silsem mi?.. Silersem kendimi çıplak gibi hissedeceğim. Bir insanın bilgisayarında hiçbir kaçak ürün kullanmıyor olması nasıl bir duygu? Bunu yaşayan biri varsa bana anlatabilir mi?
Ben size anlatayım.
Sildim… Yemin ederim hepsini sildim!
Dönüşüm önce titrek fare hareketleriyle başladı. Klasörler dolusu program bilgisayarın ücra köşelerinden tutulup çöp kutusuna doğru sürüklenirken, Matrix filminde olduğu gibi zamanın ve hareketlerin yavaşladığını, vazgeçmek için son bir iki saniyem olduğunu hissettim.
Ancak insan azmi enteresan bir kuvvet.
Yılların sahte güvenlik yorganını yakarken bile insana değişik bir haz ve umut veriyor. Sanırım bu riski (!) almak, çalıntı programlardan kurtulmak güven ve saygı duygularını beraberinde getiriyor.
Sonrasında ne mi oldu? Tabii ki, bilgisayarın çöp kutusunu boşaltıp programların geri gelme ihtimalini sıfırladığım anda gökyüzünün yarılarak cennetin kapılarının bana vaadedildiğini, meleklerin koro sesleri içinde gelen tasarım taleplerinin ardı ardına benim “beğenime” sunulduğunu söylemek isterdim.
Bu dediklerim olmadı. Ama ne oldu biliyor musunuz? Çok istediğim bir tasarım işini aldım ve bilgisayarımı baştan kurmak şartıyla, önceden kaçak kullandığım programları, bir ay boyunca yasal olarak deneyebileceğimiöğrendim. Tabii ki bu süre benim ihtiyacım olandan çok daha uzun bir süreydi ve ben haz alarak yaptığım işi gereken zamanda teslim ettim.
Tasarım konusunda belki cennetin kapıları gökyüzünde açılmamıştı ama, o an elimde olan iş konusunda ihtiyacım olabilecek her tür programın Internet üzerinde ya deneme sürümlerinin ya da ücretsiz versiyonlarının olduğunu keşfettim. Evet, internet de evren kadar zengin ve belki inanması zor ama, üretkenlik ihtiyacımızı karşılayabileceğimiz birçok program aslında ücretsiz olarak mevcut.
Tabii ki yıllardır yaptığım hırsızlığın karşılığını ani bir karar ve bir temizlik operasyonu ardından ödemiş olabileceğimi düşünmüyorum. Ancak bu benim için yepyeni bir başlangıç. Çoğumuzun da zaman zaman hissetmiş olabileceği gibi, bu konudaki iç huzurumu aktarabilmem konusunda kelimeler yetersiz kalıyor.
Eğer bilgisayarınızda bedeli ödenmemiş, size ait olmayan herhangi bir müzik, film, program ve benzeri ‘varlıklar’ var ise, sizi onlardan kurtulmanın heyecanını yaşamaya davet ediyorum.
“Ama ben müziklerim olmadan yapamam, sürekli yeni müzikler dinlemem gerekiyor” diyorsanız benimle irtibata geçin, size nasıl hayatınızın geri kalanı boyunca bir şarkıyı bile iki kere dinlemeye mecbur kalmadan, tamamen ücretsiz kaynaklardan yeni müzikler bulabileceğinizi göstereyim.
“İşim gereği kullandığım ofis programları var ama çok pahalı oldukları için satın alamıyorum” diyorsanız benimle irtibata geçin, size nasıl aynı işleri yapacak programları tamamen ücretsiz temin edebileceğinizi göstereyim.
İnanın bana gerçekten istedikten sonra, tam da ihtiyacınız olan bilgi teknolojisi öyle ya da böyle, bir şekilde yolunu sizin ekranınızdan geçiriyor.
Şimdi önceden sorduğum soruma gelirsek…
Bir insanın bilgisayarında hiçbir kaçak ürün kullanmıyor olması nasıl bir duygu?
Kelimelerle tarif edilemeyecek müthiş bir keyif.
Deneyin ve bu hazzı siz de yaşayın!