Batılıların “Tek Gözlü Canavar” diye nitelendirdikleri sihirli kutudur televizyon. Gelişmiş ülke insanlarının televizyon başında öldürdüğü zaman ile Türk insanınki arasında neredeyse uçurum vardır.
Televizyon, çoklu görsel yayın hayatına geçtiğimizden itibaren hızla bir kültür aracı olmaya başladı. Üzücü olan şu ki; televizyonu olumlu kullanamıyoruz. Eğitici ve öğretici yönünden çok eğlence aracı işlevi görüyor. Dizi karakterlerini rol model olarak görüyoruz.
Bunu fırsat bilen yapımcılar, reyting ve ticari kaygıları ön planda tutarak programlar yapıyorlar ve Türk seyircisine sunuyorlar. Mutlaka, sektörün ayakta kalması için güdülen ticari kaygılar, belirli ölçülerde anlaşılabilir. Ancak, bunu istismar edilmemesi gerekir.
Üstelik, kültürün en önemli unsurlarından olan dil de gün geçtikçe bozuluyor.
Kültür emperyalizminin en önemli işlevlerinden biri dili yok etmektir. Ünlü İngiliz yazar Sheakspear’in eserlerini seksen bin kelime ile, bizim ünlü romancımız Yaşar Kemal’in ise sekiz, on bin kelime ile yazdığı söylenir.
Bunu her ne kadar Türkçe’nin zafiyeti olarak gören olsa da, bir zenginlik olarak da değerlendirebiliriz. Bir amaç ve gayeden uzak proğramlar sayesinde Türkçe’ye anlamsız, uyduruk kelimeler ile yabancı sözcüklerin girdiğini görüyoruz.
Bu bağlamda; siyahi bir liderin “Batılılar, Afrika’ya geldiklerinde onların kitapları, bizim topraklarımız vardı. Bize gözü kapalı dua etmeyi öğrettiler, gözümüzü açtığımızda ise onların toprakları bizim kitaplarımız vardı.’ tespiti çok yerindedir.
Bugün gelinen noktada ise kitabın yerini televizyon almış, gün geçtikçe ele geçirilmekteyiz. İsimlerimizi bile, Apo, Selo, Cemo, Bediş, Ecüş şeklinde kısaltarak değiştirmeye çalışıyorlar.
Televizyon;
-Büyü, sihir ve peri dizileri ile çocukları,
-Sabah kuşakları ile ev hanımlarını,
-Spor programları ile erkekleri,
-Mafya ve yer altı dizileri ile genç erkekleri,
-Magazin programları ile genç kızları,
-Diziler ile çalışan ev hanımlarını,
-Yarışma programları ile muhterisleri,
-Son olarak da evlilik programları ile ihtiyarları ele geçirdi.
Bütün bu programlar ile içi boşaltılmış, duygusuz ve içe dönük bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Artık toplum mühendisleri, rahatça iradenizi yargılayıp iktidar sahanızda at koşturmaya başlayabilirler.
Bu duruma seyirci kaldığımız müddetçe müdahil olan değil, müdahale edilen oluruz.