Onun da bir ütopyası vardı.

Hayalperestlerin çoğu gibi…

Dahası ütopyasız yaşanamayacağına inanıyordu.

Aslında… Önceleri yani, amaçsız yaşayamam, derdi.

Hep bir takım amaçlar koyardı önüne ve o amaçlara ulaşmak için elinden gelen hiçbir şeyi ardına komazdı.

Amacına ulaştığı anda yeni bir amaç bulurdu ve o yeni amacın peşine düşerdi….

Ama bir süre sonra, ne kadar bir süre bilmem, amaçların da yetmediğini farketti.

Çünkü…

Her amacına ulaşır olmuştu. Doğru reçeteyi bulmuştu sanki. Diliyordu; elinden gelen her şeyi ama her şeyi yapıyor ve gerisini evrene bırakıyordu. Allah’a havale ettim hayırlısı neyse o olsun, diyordu…

Ve…

Siz adına ne derseniz deyin; ister Allah,  ister ulu manitu, ister kozmik bilinç… Bir şey… gizil mi gizil bir güç olmazları bile olduruyordu sanki onun için…

Şımardı mı ne?!… Yetinmemeye başladı olanlarla, oldurulanlarla…

Doyumsuzdu da galiba… daha daha daha, demeye başladı…

İşte tam o noktada, doruğa çok ama çok yanaşmışken, ya da o öyle sanırken, yeni bir oyun buldu kendine…

İlahların gücünü sınamak istiyordu adeta….

Amaçlarıma ulaşmak yetmiyor bana, dedi. Şımarık ve doygun bir çocuk edasıyla…

Daha büyük bir şey istiyorum, dedi….

İlahlar güldüler…

Daha ne istiyorsun bakalım, dediler.

Düşündü biraz…. Düşünür gibi yaptı daha doğrusu…  

Çünkü düşünmesine hiç gerek yoktu….

Ezelden beri içinde olan, adeta hücrelerine sinmiş olan bir arzusu vardı…

Öyle bir arzu idi ki bu… Hiçbir zaman dillendirilmemişti. Hep çevresinden dolanılmıştı.
 
Hatta…

Hatta, bütün amaçlar, o en gizli, o en derinlerde kalmış arzu için bir araçtı aslında…

İlahlar onu şımarıklığın doruğunda sanıyorlardı, her istediğini verdik daha ne isteyebilir ki, diyorlardı ama o çaresizliğin en dibinde sürünüyordu…

Şımarıklığı maske yapmıştı aslında kendine… Bir kalkan gibi, bir zırh gibi…

Biçareliğinin tınısını şımarıklığın gürültüsüne gizleyip dillendirdi yüksek sesle en gizli arzusunu… Çaresizdi çünkü, arzusunun hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir ütopya olduğunu biliyordu… Sadece hayalinin bile yedi cihana bedel olduğu bir ütopya…

Ölümsüz aşkı istiyorum ben, dedi…

Başlayacak ve hiç bitmeyecek, alfa omega döngüsünde hep varolacak bir aşkı…

Ezelden ebede olan, zaman kavramının dışındaki tek ve mutlak aşkı…

Ve o aşkın insan cismindeki yansımasını…

Ne yağmurlar söndürebilsin o aşkın ateşini ne de zaman denen yanılsama…

Güldüler ilahlar… Kahkahalarla, hıçkırıklarla…

Bunu ancak bir insan başarabilir, bizim gücümüz yetmez buna. Senin gücün yetiyorsa insan ol çıkar içindeki gücü ve AŞK OL.

dediler…

Share This