Gezi Parkı Hareketinin daha önce görülmemiş bir dayanışmayla kendiliğinden oluşması burada farklı bir şeyler olduğunun göstergesi.
Bu bir bilinç devrimi. Bilinç devriminin bastırılmış toplumlarda birdenbire gibi olması çok doğal. Çünkü bu toplumların üyeleri uzun süre içten içe gelişimlerini sürdürür ama ifade edemez. Ama bastırılmış enerji en ufak bir çıkış noktası bulduğunda anında kuantum boyutta bilinç sıçraması oluşur.
Bebek patlaması kuşağı
Endüstri devriminden itibaren çekirdek aile sistemi doğdu. Dünya iki büyük savaş gördü. İkinci Dünya savaşının sonundan itibaren (1946- 1964) doğan çocukların kuşağına “Baby boomers” denildi. Bu “Bebek patlaması” kuşağı çocuklarına “geçiş dönemi çocukları” diyebiliriz. Geçiş dönemi çocuklarının sorumlulukları ağırdı. Hem yaşları ilerleyen anne babalarına hem çocuklarına bakmak zorunda olan bir kuşak oldu.
Geçiş dönemi çocukları insanın potansiyeli ile ilgilendi. Günümüzün bireysel gelişim sürecini başlattı.
Bu kuşağın idealist olanları dünya çapında bir özgürlük devrimi yarattı. Cinsel devrim, sosyal devrim, politik devrim. Sistemin yarattığı her kuruma karşı çıkıldı: Devlet kurumu, din kurumu, aile kurumu.
Sol dünya görüşü yükselişe geçti, dinin alternatifi olarak new age akımları ortaya çıktı, çekirdek aileye tavır olarak komün yaşamlar, “gelişkin” dediğimiz ülkelerde popüler oldu.
Artık dünya asla eskisi gibi olmayacaktı. 68 kuşağı gençliği idealistti ve politikti. Ana babalarının boyun eğdiği otoriter ve hiyerarşik düzene baş kaldırıyor ve özgürlük için savaşıyordu.
68 kuşağının ortaya çıkan belli başlı liderleri vardı. Hala eski düzenin sürmesini isteyen sağcılar ve düzeni değiştirmek isteyen solcular. Sol- sağ çatışması bir kutuplaşmayı da beraberinde getiriyordu.
X, Y, Z kuşakları
Endüstri devrimine kadar binlerce yıl boyunca kuşaklar arası çatışma yoktu. Her kuşak anne babasının yaşamını aynen tekrar ediyordu.
Sanayi devriminden 60’lı yıllara gelene kadar, nesiller arasındaki kuşak farkının oluşması 30 yıllık dilimler halindeydi.
60’lı yıllardan itibaren her 20 yılda bir kuşak değişimi yaşandı. X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı olarak tanımlanan, her biri farklı karakteristik özelliklere ve değerlere sahip olan nesiller dünyaya gelmeye başladı.
X kuşağı
“Bebek patlaması” kuşağı, X kuşağı olarak tanımlanan çocuklarına hem sorumluluğu hem özgürlüğün önemini öğreten bir kuşak oldu.
X kuşağı 1960-1980 yılları arasında doğanlardan oluşuyordu. İnternet devrimini başlatan onlardı. 68 kuşağının çocuklarıydı onlar. İnternet, dünyayı birbirine bağladı ve bilgi devriminin temelini attı.
Bilgi Çağı başlamıştı. Artık haberleşme adım adım merkeziyetçi sistemden uzaklaşacaktı.
Y kuşağı
1980-2000 yılları arasında doğan Y kuşağı ise araştırmacı, bireyci ve açık fikirli bir yapıya sahip. Üstelik sorumluluk taşıyan ve özgürlüğe saygılı x kuşağının çocukları bunlar. İlk bakışta sorumsuz ve narsist gibi görünseler de eski hiyerarşik düzen içinde sorumluluk ve görev almak istemiyorlar, yönetilmek istemiyorlar. Y kuşağı çocukları arasında da ara kuşak farkları 5- 10 yıla indi. Bu kuşak interneti ve sosyal ağları kullanmayı çok iyi biliyor.
Z kuşağı
Z kuşağı doğuştan tam bir internet kuşağı. 2000 yılından itibaren dünyaya gelen çocuklar bu kuşağı oluşturuyor. Bu kuşağın yaşları henüz çok küçük ama çok yönlü bir zekâya sahipler. Annelerinin karınlarından teknoloji kullanımını bilerek doğuyorlar adeta.
2000 yılından itibaren artık kuşak farkının 4- 5 yıla indiğini söyleyebiliriz. Bu kadar sıklıkla değişecektir yaratıcılığın öncelikleri. 2000 yılında doğanla 2005, 2010 yılında doğanlar arasındaki fark net olarak görülecektir.
Bunun tezahürünü de bu çocuklar büyüdükçe dünya görecektir. Gelecek yıllarda şu anda 50 yaş üstünde olan insanların bu değişimi takip edebilmeleri neredeyse imkânsız hale gelecektir.
Bu çocukların çoğu “Kristal çocuklar.” Kristal çocuklar, şu anda yeryüzünde değişik bilinç seviyelerinde yaşayan insanların ve toplumların eksi ve artılarını ayna gibi anında yansıtarak kendilerini tanımalarına ve ruhsal gelişimlerini hızlandırmalarına katalizör olmak üzere buradalar.
Şu anda Gezi hareketini yaratanlar Y kuşağı çocukları.
Onlar “İndigo Çocukları.”
Bu kuşak için barış ve özgürlük öncelikli. Otoriteye boyun eğmeyen bir yapıya sahip. Kendisini olduğu gibi ifade etmek istiyor. Yaşa ve yaşat felsefesini benimsiyor. Bireyin özgürlüğü ve tuğlaların sağlamlığı her şeyden önemli. Tuğlalar ve tuğlaların arasında kullanılan yapıştırıcı harç sağlam olmalı ki inşa edilen bina da sağlam ve depremlere dayanıklı olabilsin.
İndigolar aile ilişkilerinde de akran ilişkilerinde de dayanışmaya önem veriyor.
İlk bakışta özgürlükçü felsefeleri 68 kuşağıyla benzerlik gösteriyor. Temel fark:
68 kuşağı bir şeylere karşı çıkarak kendisini ifade etti.
Y kuşağı bir şeyler için dayanışma göstererek kendisini ifade ediyor.
İndigoların enerjileri öylesine saf ve duru ki, etraflarında hızla harika bir sinerji oluşturuyorlar. Çekim güçleri yüksek. Bilinç sıçramasını yaratmak için her yaşta insanı kendiliğinden mıknatıs gibi kendilerine çekiyorlar. Öylesine kararlı ve cesurlar ki, onlara 70’lik 80’lik nineler bile tencere tavalarla destek veriyor. Öylesine birleştiriciler ki tüm ideolojiler ve tüm yaş grupları onların harika enerji potasında eriyor ve birleşiyor.
Hoş geldin Yeniçağ. Hoş geldin Bilinç Devrimi.
Bu henüz bir başlangıç.
Eskiden küçükler büyüklerden öğrenirdi. Büyükler “her şeyi bilen” idi. Çocuklar “öğrenen” idi. Asırlardır süren bu devir nihayet kapandı. İş hayatı bu gerçeği zor da olsa kabullendi.
Artık yeni nesil, bir önceki nesil gibi çalıştığı işten emekli olmayı düşünmüyor. Artık hantal devlet mekanizmasının da varlığını sürdürebilmesi için bu gerçeği ve demokrasiyi öğrenmeye ihtiyacı var.
Artık yaşça büyüklerin çocuklardan gençlerden öğreneceği çok şey var. Yeryüzü cennetini yaratmak için çocuk gibi olmalıyız. Sürekli öğrenen, meraklı, değişime açık.
Yeniden Eric Hoffer’in bu çok sevdiğim sözünü hatırlayalım:
“Değişim döneminde ‘öğrenenler’ yeryüzünde yepyeni bir yaşam inşa ederken, ‘her şeyi bilenler’ artık var olmayan bir dünyada artık işe yaramayan bildikleriyle ne yapacaklarını bilemez hale gelecekler.”
Hani eski neslin ve kendisini “gerçekçi” olarak niteleyenlerin ütopya diye inanmadığı, koşulsuz sevgi yüksek bilinç gibi kavramlarla dalga geçtiği cesur yeni bir dünya ütopyası var ya… Eh bu gezegenin yaşamı destekleyen oluşumu da bir günde gerçekleşmedi… İnsan türünün çocukluktan genç yetişkinliğe doğru evrimleşme sürecinin on bin yıllık serüveni bu.
Yaşam sevincinin harikulade hafifliğiyle hoşça olun.
Nil Gün