Hep oyunlar oynayıp durur bedende. Beden ruhun egolarını, oyunlarını çeker ömür boyu.
Beden yaşar olumlu olumsuz; kimine katılır ruh kimine katılmaz.
Bedene olmadık zamanlarda olmadık işler yaptıran ruhun oyunudur.
Ee, ruh bedene göre deneyimli tabii. Kimbilir kaçıncı bedene girişi.
Ufacık bir bedene girip sil baştan hayat yaşamak kolay değil.
Debelenip durur yıllarca.
Bazen ufacık bir çocuktan beklenmeyen bir davranış, bazen de süper zeka, deha dediğimiz, aslında ufacık bir bedenin degil, ruhun ortaya çıkışlarıdır.
Yetmiş yaşındaki bir adamın onsekiz yaşındaki bir genç kıza hiç çekinmeden asılabilmesi…
”Yaşındanda mı utanmadın be adam,” deriz. Oysa beden değil ki bunu yapan.
Bu kişiyi eleştirirken, ruhun yaşının olmadığı aklımızdan bile geçmez.
Çok keyif alacağımızı düşünerek girdiğimiz bir bir ortamda, birden içimiz sıkılmaya başlar suratımız asılır. Hiç nedeni yokken o ortamı zehir ederiz kendimize.
Bunun ruhun bir intikamı olabileceğini ve ruhumuzla dost muyuz,düşman mıyız hiç düşünmeyiz.
Ruhumuzla bedenimizin çatışması aslında çok erken yaşlarda başlıyor; çocukluk yıllarımızda.
Yetiştirilme tarzından, çevre etkenlerden.
Oturma! Kalkma! Konuşma! Şunu yapma! Böyle davranma!…
Bir yandan, ailenin ve çevrenin baskıları, bir yandanda ruhun ben de varım çırpınışları.
Ah, bir büyüsem, diyerek çıkış yolu arar insan. (Sanki büyüdüğünde, o ailenin çocuğu o çevrenin insanı olmayacakmış gibi.)
Psikolojik sorunlar, deriz geçeriz.
Oysa ki bu ruhun isyanıdır.
Yeter artık, der ruh, bunca yıldır beni yok saydın,daraldım bunaldım, bir şeyler yap yoksa ben bu bedende durmam deyip, kişiyi intihara yöneltir.
Kırkından sonra azmak tabiri vardır. Bu aslında, insanın kırkından sonra ruhuyla dost olma çabasıdır.
Bunca yıldır ciddiye almadığı, hatta yok saydığı, ruhunu dinlemektedir artık.
Peki bu kadar zaman sonra ciddiye aldığı ruhuna güvenebilir mi?
Hayır!
Çünkü onu tanımıyor.
Yıllardır birlikte yaşadıkları, ama bir gün bile ciddiye alınmayan ruh da kırgındır aslında…
Yeterince destek vermez.
”Sen bunu yapabilirsin, bunu başarabilirsin” leri hep tereddütlüdür.
Beden ruhunu yok sayıp , ciddiye almamıştır yıllarca, ruh da oyunlarla, intikamla egolarına esir etmiştir bedeni.
Peki, hep mi düşman olur bedenle ruh, hep mi çatışır?
Ruhumuzla dost olmaya kırkımızdan sonra değil de gençlik hatta çocukluk yıllarımızdan başlayabilirsek
hem aile, hem çevre, hem de ruhumuzla uyumlu bir denge sağlayabilirsek
onu istemediği ortamlardan ve kişilerden uzak tutarsak
ömür boyu dost olabiliriz ruhumuzla.
Aslında ruhumuz bizim en iyi dostumuzdur!..
Bazı kişiler, nasıl da mutludurlar. Hem de yalnız ama mutlu.
Nasıl da gıpta ederiz onlara…
Benim de etrafımda bir sürü sevenim ve sevdiklerim var ama mutlu değilim, deriz!..
İşte o mutlu kişinin yaptığı, sadece ve sadece ruhuyla dost olmasındandır.