Bir şey var beni çağıran; koca bir dünya ve o koca dünyada bir yer…
Oraya varmalı… orayı bulabilmeliyim…
Ama bunun yolu ne yazık ki sizin bu kurulu, kurallı, sırça hayatlarınızdan geçmiyor…
O yüzden ne aile görmek istiyorum ben ne de korunaklı yaşamalar…
Çünkü tamamlamak istiyorum kendimi… ve hayat denen şu cangılla tamamlanmak…
Evet, benim için Taptık Emre’nin dergahı gibisiniz; sizlerle güzel şeyler öğrenip yaşadım bu dergahın içinde…
Ama ben artık, çocukluğumda benden “tehlikeli ve uzak” diye esirgediğiniz dünyanın tüm öte taraflarını, dışarıları yani, merak ediyorum… Üstelik deliler gibi!
Oralarda; çocukluğumdaki gibi ve yeniden masallarıma girmeli, zehirli elmalar yemenin riskini yaşamalı, cadıların iblislerin içinde dolaşmalıyım!..
Şimdi; hayatı kirleten insanların içine girmek, hırs, yalancılık, ihanet, kötülük ne menem şeydir görmek, öğrenmek zamanı!
Bütün bunları öğrenmem lazım anlıyor musunuz?!
Ayrıca hissediyorum… Yönlerin tartıştığı, yönlerin seviştiği bir yer var; orada yıldızlara (her gece yerini bulmayı değil) “gitme”yi soracağım…
Biliyorum, onlar bunu öğretecekler bana…
Sonra da kendimden iyiyi doğuracağım; çünkü ancak kendinden iyiyi doğuranın yarını olur…
Bu yolculuk beni sizlerden uzağa düşürecekse de inanın yapacak başka şeyim yok; bağışlayın!
İÇ SES:
Allah’ım, bir gitmek sevdasıdır tutturmuşum da, gitmek tam olarak neye denk düşer acaba; ilerlemek? uzaklaşmak? defolmak? süzülmek?
Neyse; bir gün öğrenirim nasılsa!