Aylardır çeşitli ortamlarda tartışılan Paris İklim Zirvesi’nde gündem “küresel ısınma ile mücadele” olarak saptandı. COP 21 ismini taşıyan zirveye başta ABD, Rusya ve Çin olmak üzere 150 ülkenin lideri ve 40 bin kişi katılıyor. Amaç, geleceğimizi koruyan çevre kararlarına imza atmak. Zirve sonunda oluşturulacak iyimserlik kalkanının geleceğimizi savunmayı başarıp başaramayacağı ise ayrı bir konu başlığı.
Üyesi olduğumuz insan topluluğunun yaratıcı yıkım serüvenine bir göz atalım. Sanayi döneminden baktığımızda gezegen düzeyindeki her yıkım, kapitalizmin bu özel aşaması ile bağlantılandırılabilir. Dünyanın ortalama sıcaklığının Sanayi Devrimi öncesi döneme kıyasla 2 derecenin üzerine çıkması, bu bağlantının en önemli kanıtı. Üstelik eşitsizlik temelli ekonomik büyüme, toplumun bir kesiminin çıkarları ve diğer kesiminin sefaleti pahasına sürdürülüyor. Bu şartlarda yeniden COP 21’e dönersek modeli eleştirmeksizin alınacak yeni kararların gezegenimizin ne ölçüde işine yarayacağı sorulabilir. Gelin bu soruya Harari’nin yeni yöntemiyle yanıt arayalım.
İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari, dünya çapında tanınmasını sağlayan Hayvanlardan Tanrılara Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi (Kolektif Kitap, 2015) isimli çok satan popüler bilim kitabında tarih ve biyoloji için yeni bir bilimsel yaklaşım öneriyor. Mark Zuckerberg’in 38 milyon facebook izleyicisine tavsiye ettiği bu sürükleyici kitap, atalarımızın da ekoloji sınavından çaktığını iddia ederek bu alana özgün bir katkıda bulunuyor.
Kitap, ateşin keşfinden bu yana yeryüzünün ehlileştiriş sürecini devrim niteliğindeki dönemeçlere bağlıyor. Buna göre, yaklaşık 70.000 yıl önceki bilişsel, 11.000 yıl önceki tarımsal, 500 yıl önceki bilimsel ve yakın zamanlı bioteknolojik devrimler bu serüvenin köşe başlarıdır.
Bilişsel devrimde, Homo sapiens’i (zeki insan) Neandertal (Homo neanderthalensis) gibi diğer insan türlerinden ayıran özellikler, nesnel olmayan şeyler hakkında konuşabilmesini sağlar. Efsaneler, mitler ve dinler, çok sayıda insanı örgütleyebilmenin ve esnek işbirliklerinin aracı olmuştur. Yazar bu bölümü, “Homo sapiens türünün demirden eşyalar, tekerlek ve yazının keşfinden çok önce dünya ekolojik sistemini köklü biçimde değiştirmiş ve gezegendeki büyük hayvan türlerinin yarısını yok ettiği” temel önermesiyle kapatır. Buna göre, avcı-toplayıcılığın hüküm sürdüğü yıllar ekolojik yıkımın da yıllarıdır. 70.000 yıl önce Ortadoğu ve 47.000 yıl önce Avustralya’nın keşfi, 16.000 yıl önce Amerika’nın kuzeybatı Alaska üzerinden istila edilmesiyle bu yıkım süreci devam etmiştir.
Avcı toplayıcılıktan tarıma geçiş, toplam gıda üretimini arttırmış ama nüfus patlamasına da neden olmuştur. Elit gruplar, eşya biriktirmeye bağımlılık ve lüks tüketim gibi olguların ortaya çıkışı tarım devrimini bir tuzak haline getirmiştir.
Matematik, yazı, katalog, sözlük, takvim, para ve kredi kullanımı modern imparatorlukların, dünya çapında ticaretin ve kapitalizmin yükselişini ve sanayinin gelişimini sağlayacak uygun şartları hazırlar. Yaklaşık 500 yıl önce bir başka paradigma değişikliği ile bilimsel devrimin önü açılır. Bilimsel devrimi bundan 50 yıl kadar önce ortaya çıkan bioteknolojik devrim izler. Bu son devrim doğal seçilim yasasını yapay seçilim yönünde esnetecek olanakların üretimini kapsar.
Harari, bu çalışmasıyla bir yandan söz konusu devrimleri zeki insanların (Homo sapiens türü) ileriye doğru gelişimlerinin kanıtları olarak sunan ezberleri tartışmaya açıyor. Diğer yandan bizzat insanın 15.000 yıl önceki yaşamını bugünkü ile karşılaştırarak bir kâr zarar hesabı yapıyor ve sonucun inandırıldığımız gibi olmayabileceğini ileri sürüyor. Ayrıca, bugünkü teknolojik düzeyde yapay zekalı cyborg üretiminin ikili etkisine de değiniyor. Ölümsüz insanın üretiminin, bir yandan Homo sapiens’in “yaratıcı” olarak kutsanmasına, diğer yandan da doğa üzerindeki egemen konumunu kaybetmesine götüren son adım olabileceğini söylüyor. Yapay zekayı tasarlayan insan, tüm canlı türlerinin kaderini de daha önce görülmemiş ölçüde belirleyebilecektir. Ölümsüzlük yolundaki tüm bu çabaların mutlulukla doğru orantılı olma olasılığı ise düşüktür.
Harari’nin kitabı, ilk günah hikâyesini hatırlatıyor. Havva ve Adem’in bilgi ağacının meyvesinden kopardıkları o tek lokma, onları tanrının yetki alanına davetsiz sokan bir eylemdi. Cezaları tanrının yarattığı cennetten kovulmak oldu. Günümüz Adem ve Havvaları da atalarının kadim suçlarını sürdürdüklerine ve fütursuzca yaratıcı rolüne soyunduklarına göre “kendi yarattıkları cehennemi bile kaybetmek” tehlikesiyle yüz yüze gelebilirler. Harari’nin sunduğu yeryüzü serüveni, bugünün ekoloji krizinin tarihin derinliklerindeki kökenlerini sergiliyor ve ekolojik krizin bir avuç kapitalistin çıkarları değil küresel toplulukların ihtiyaçları düşünülerek ortadan kalkacağına işaret ediyor.
Dr. Funda Budak