Nil Gün’ün Haziran 2017 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanan “Gebelik Doğumdan Sonra Dokuz Ay Sürer” yazısını okumak için tıklayınız.
Nil Gün’ün bu yazısı Temmuz 2017 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanmıştır.
Bebekler doğumdan itibaren anneleriyle iletişim kurmaya hazırdır. Bebek eğer annenin aldığı ilaçların uyuşturucu etkisi altında dünyaya gelmemişse, yani tümüyle ilaçsız, epiduralsız ve vajinal doğumla dünyaya gelmişse annenin yüzüne dikkatli bir şekilde bakar. Bebeği yakından izleyen herkes bu bakışın yoğunluğunu çok iyi bilir. Göbek kordonu kesilene kadar anne ve bebek kelimenin gerçek anlamıyla BİR’dir. Yani tek bir biyolojik organizma olarak davranır. Doğumdan sonra dokuz ay boyunca da anne ve bebek, tek bir psikobiyolojik organizma olarak varlığını sürdürür. Bu dönemde bebeğin anneden bir nedenle ayrılması, bir bağımlının bağımlılık maddesinden yoksun olmasına eşdeğerdir. Annenin yokluğu bebeğe fiziksel ve psikolojik yoksunluk deneyimi yaşatır; bebek Yenidoğan Özel Bakım Ünitesinde olsa bile.
İki Aşamalı Tepki
Bebek için bu ayrılık “yaşam tehditi” anlamına gelir! Memeli tüm canlıların bebekleri için anneden ayrılmak yaşamın tehdit altında olması olarak algılanır. Ve yavrular tepkilerini iki aşamalı olarak gösterir: İlk aşama protesto, ikinci aşama umutsuzluk. Protesto aşamasında bebek en yüksek desibelde, kendini paralarcasına ağlar ve hiç durmadan hareket eder. Bu tepki içgüdüseldir. Bebeğin “doğal ortamı” annesinin sıcak, güvenli ve besleyici bedeniyle temasının sürdüğü ortamdır. Protesto tepkisi, annenin dikkatini çekmek içindir. Anne geri gelmeli ve bebeği soğuk, gıdasız, güvensiz, hatta yaşamsal tehlikesi olan “yabancı ortamdan” kurtarmalı, onu yeniden güvenli “doğal ortamına” döndürmelidir.
Annelerinin koynunda ten teması yaşayan bebeklerin ağlamaları ile annelerinden ayrılan bebeklerin ağlamaları kıyaslandığında, ayrılan bebeklerin ağlama sayısının, güvendeki bebeklere göre on misli fazla, ağlama süresinin ise kırk misli daha uzun olduğu görülmüş. Ne büyük fark!
Gelişmiş ülkelerde, doğumdan hemen sonra bebeğin anneden ayrılması yaygın bir uygulama olduğu için bebek ağlaması da bebeğin normal davranışı olarak kabul edilir. Oysa bebeğin canhıraş ağlaması sağlığı için iyi değildir. Bu yoğun ağlamadan akciğerleri zarar görür, kafa içi basıncı artar, doğumdan sonra kapanması gereken kafa tabanındaki oval deliğin kapanmasını tehlikeye atar. ve stres hormonu ile yüklenmesine neden olur. Ağlamak zaten bir üzüntü ifadesi değil midir?
Eğer ayrılık uzun bir süre devam ediyor ve anne geri gelmiyorsa, yavrular ikinci aşamaya geçer: umutsuzluk. Bebeğin ağlamaları sona erer, kıpırdamaları durur ve bebek hareketsiz hale gelir. Bebek annenin geri geleceğinin umudunu yitirmiştir, çaresizlik duygusu içinde vazgeçmiştir. Hiç kımıldamaması potansiyel saldırganların dikkatini çekmemek, av olmamak için verdiği içgüdüsel bir tepkidir. Yaşamını mümkün olduğunca uzun sürdürebilmek için bütün hayati faaliyetleri yavaşlar. Beden ısısı düşer, kalp atışı azalır ve metabolizma yavaşlar. Yenidoğan Özel Bakım Ünitelerinde anneden ayrılmış bebeklerde hipotermi (vücut ısısının düşmesi) , bradikardi (kalpte normal atım hızının yavaşlaması) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) komplikasyonlarının yaygın görülmesi bundandır.
Ayrılığın Bedelleri
Protesto ile sonuçlanan kısa dönemli ayrılıklar, gelişen beyin için çok zararlı olmayabilir ama tekrar eden, süresi uzayan ve “umutsuzluk” ile son bulan ayrılıkların hayat boyu etkileri konusu çok araştırılmış ve kanıtlanmıştır.
Primatlar üzerinde yapılan kapsamlı va uzun süreli bir araştırmada maymun bebeklerin “protesto” ve “umutsuzluk” tepkilerinin fiziksel ve psikolojik sonuçları incelenmiştir. Kalp atışları, beden ısısı, uyku düzenleri, kortizol salgısı ve bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkileri tespit edilmiş, primat yavrularının, türlerine göre 6-18 ay boyunca anneden ayrılmaması gerektiği sonucuna varılmıştır. Anneden ayrılan yavrular birkaç gün içinde depresyona girmişler ve içe kapanmışlardır. Ergenlik döneminde ise patolojik boyutta şiddet gösterdikleri için araştırmadan zorunlu olarak çıkarılmışlardır.
Değişik hayvan türleri üzerinde yapılan yüzlerce araştırmada, anne- bebek ayrılmasının olumsuz etkileri değişik organlar üzerinde de görülmüş ve bu organlarla ilgili hastalıklar ve gelişim bozuklukları kalıcı hale gelerek yavruların yetişkinlik döneminde de devam etmiştir. Ayrıca deneye tabi tutulan bütün canlıların yavruları, yaşıtlarından uzak kalmaya devam etmiş, hem ergenlik ve hem yetişkinlik döneminde asosyal ve agresif davranışlar sergilemiştir.
Yenidoğan Ünitelerinde çalışan sağlık uzmanlarının, değişik hayvan çalışmalarından elde edilen bu sonuçların, insan bebeklerinde de benzer sonuçlar yarattığını ve yaratacağını görmeleri çok çok çok önemlidir. Yavruların sevme yetisini kazanmalarının tohumları bu dönemde atılıyor. Yani daha doğuştan itibaren bebeklerde ya sevgi potansiyelini besliyoruz ya şiddet potansiyelini.
Azılı suçluların bulunduğu hapishanelerde, mahkûmlara gösterilen filmlerin 25. karesine “Annem ve ben biriz” yazısı konuyor. Göz saniyede 24 kareyi bilinçli olarak algılar. 25. kare ise sadece subliminal olarak bilinçaltı tarafından algılanabilir. Bu filmleri izleyen suçlulardaki şiddet eğilimi, hapishane kavgaları önemli ölçüde azalıyor. Sadece bu duygunun mesajı yıllar sonra bile böylesine etki yaratabiliyorsa… Düşünün siz gerisini!
Bebeklerin ve küçük çocukların duygusal ihtiyaçlarının toplum tarafından daha iyi anlaşılması, ergenlik ve yetişkinlik döneminde bedelini toplumun da ödediği birçok insan sorununu da azaltacaktır. Özellikle, bebeklerin anneden ayrılmalarının yani bağlanma ihtiyaçlarının karşılanmasının önemi ve etkisi çok büyük ve EĞİTİM ŞART!
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün