Nil Gün’ün Ağustos 2017 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanan “Ayrılığın Bedelleri” yazısını okumak için tıklayınız.
Nil Gün’ün bu yazısı Eylül 2017 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanmıştır.
Her yaşta dokunulmaya ihtiyacımız var. Gelişebilmek için bebeklerin dokunulmaya daha da çok ihtiyacı var. Süt azlığından ya da başka bir nedenden dolayı meme verilemese bile, bebeğin dokunulmaya, kucağa, sevilmeye ihtiyacı var. Nörolog Richard Restak’ın dediği gibi Dokunulmak, normal bir bebek gelişimi için hava kadar, su kadar gerekli.
Sanırım 2007 yılıydı. Avustralyalı bir genç Sydney’de “Free Hug” (Sarılmak Bedava) eylemini başlatmıştı. İnsan dokunuşunun az olduğu “modern” hayatımızda “Free hug” eylemi hızla dünyaya yayıldı. Bir fenomene dönüştü.
Biz de aynı yıl “Sarılmak Bedava” eylemini Türkiye’de başlatmaya karar verdik. O yıllarda yaptığım haftalık televizyon programında yayınlamak ve sarılmanın önemini vurgulamak amacıyla, kızlı erkekli, “Sarılmak bedava” pankartı ellerimizde, İstanbul’un değişik semtlerinde yaya trafiğinin yoğun olduğu caddelerde durduk. Caddede yürüyen kadınlar, erkekler, çocukların yanı sıra arabalarını durdurup koşarak gelen ve sarılanlar da olmuştu. Sarılırken mutluluktan ağlayanlar vardı. Kimi insan dokunuşuna hasretliğin gözyaşını döküyordu. Ama birkaç saniyelik sarılmak bile herkese bir yakınlık, bir rahatlama duygusu ve enerji veriyordu.
Daha sonraki yıllarda bu eylem, Türkiye’de birçok kez tekrar edildi. Sonuçlar hep benzerdi. Sarılmak herkesi mutlu ediyordu.
Acı çektiğimizde, tutacak bir el, sarılacak bir beden, ağlayacak bir omuza ihtiyaç duyarız. Mutlulukla, özlemle sarılırız sevdiklerimize. Başarılarımızı, havalara uçtuğumuz sevincimizi de sarılarak kutlarız.
Aile terapisti Virginia Satir, sağlıklı ruhsal gelişim için insanın günde on iki sarılmaya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Günde sekiz sarılmanın bizi eh işte idare ettiğini, dörtten az sarılmanın ise bizi sağlıksızlaştırdığını söylüyor. Sadece fiziksel sağlıksızlıktan bahsetmiyor.
Biz de otuz küsur yıldan beri verdiğimiz workshoplarımızda her eğitim gününe sarılmayla başlıyoruz. Bu herkese iyi geliyor.
Workshoplarda bize sıkça sorulan iki soru var: 1. Her gün sarılacak on iki kişiyi nereden bulacağım?
2. Aynı kişiye on iki kez sarılsam olur mu?
İlk sorunun yanıtı: İnzivada değilseniz, her gün iş ya da sosyal ortamlarda görüştüğünüz kişilere sarılabilirsiniz. Örneğin; eğitim verdiğimiz şirketlerde çalışan arkadaşlar, workshoplardan kazandıkları alışkanlıkla işyerinde güne sarılarak başlıyor. Hem kendisini daha iyi hissettiği için verim artıyor hem de moraller daha güçlü oluyor. Ya da workshoplara bireysel olarak katılan arkadaşlar, sarılmayı çalıştıkları işyerlerine ve kendi hayatlarına taşıyor. Yurtdışında yapılan araştırmalarda güne sarılarak başlayan işyerlerinde cironun yılda yüzde elli arttığı görülüyor. Evet, böyle şirketler var. Ne güzel, değil mi? Sarılmak, kişiye kendisini değerli hissettirir.
İkinci sorunun yanıtı: Elbette aynı kişiye on iki kez sarılabilirsiniz. Bu ikinizi daha yakınlaştırır ama niye? Çevrenizde o kişiden başka insan yok mu?
Ben her gün yaptığım yürüyüşte bile yolda sarılabileceğim, sıcak yüzlü anne babaların izniyle kucağıma alabileceğim birkaç bebek ve çocuk buluyorum. Bebeklerin mis kokuları da ikramiye oluyor.
Antropolog Desmond Morris, dokunulma açlığı çeken insanların sıkça profesyonel dokunuculara gittiğini söyler. Kim mi bu profesyonel dokunucular? Kuaförler, masajcılar, doktorlar. Belki bu kadar sık hastalanıp doktor doktor gezen yakınınızın açlığını çektiği şey dokunulma ve ilgi ihtiyacı olabilir, kim bilir.
Sevgi emektir. Sevmek dokunmaktır. İnsan sevdiği şeylere dokunma arzusu duyar. Ve Beatles’in dediği gibi “All you need is love.” (Hepinizin tek ihtiyacı sevgidir.)
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün
nilgun@kuraldisi.com