Kuraldışı Yayınevi yazarlarından seneler önce okuduğum Thom Rutledge şöyle der: “Kendini affetmek bulaşık yıkamaya benzer. Bardakların rafa temiz bir şekilde dizilişinden çok hoşlanırım ancak birkaç saat içinde yeniden kirleneceklerini de bilirim. Her zaman yıkanacak bulaşıklarımız olacak ve her seferinde yıkayıp kaldırmak yine hoşumuza gidecektir.” Evet, ilk duyuşta belki kulağa hata yapmanın doğallığını sorumsuzca kabul edip rahatlamayı çağrıştırıyor gibi gelebilir ancak durum tam tersidir. Kendini affetmek hayata devam etme sorumluluğu ve gücünü kazanmanın yegâne yoludur.

Annelik duygusunu henüz tatmamış biri olsam da tanıdığım iki farklı anne karakteri bana kendini affetmek hakkında son derece yapıcı bir ilham verdi. Bunlardan birincisi 20’li yaşlarının başında hem eş hem de annelik rolünü üstlenmiş ve çok kısa zamanda tökezlemiş olan bir anne. Henüz tam olarak bireysel gelişimini tamamlamadan, kötü evlilik dönemi sancıları içinde bocalarken ve bunalımını nasıl aşacağını bilmeksizin ayağa kalkmanın ilk adımlarını keşfetmeye çalışırken, 3 yaşındaki oğlunda konuşma problemi olduğunun farkına vardı. Ama çevresi tarafından bunun genetik ve normal bir durum olduğuna inandırıldığı için 2 yıl bekledi. Bu süreç içinde gözlemleri ve içsesi ona bu durumun aslında bunalım dönemlerinde bebeğiyle yeterince kaliteli zaman geçirememesinden kaynaklandığını söylüyordu. Ancak umudunu kaybetmedi ve harekete geçmeye karar verdi. Tek başına nefes aldığına karar veren bir kadın olarak bağımsızlığının ve kendi gücünün farkına vardı, kötü evliliğinin sancılarını atlattı, eşine ve yaşattığı acılara olan bağımlılığından kurtuldu. Artık ne bekleyecek ne de bu süreçte yoksunluk yaşattığı oğlunun tedavisi için zaman kaybedecekti. Kaybettiği zamanı telafi etmek için elinden geleni yaptı. İlk olarak bir rehabilitasyon merkezine başvurdu, ardından aldığı yönlendirmeler doğrultusunda oğluna kulak burun boğaz ve konuşma bozuklukları muayeneleri yaptırdı; şuan oğlu dil motor becerileri sorunu ile ilgili artikülasyon (telaffuz) bozukluğu teşhisi ile 1 yıldır tedavi görüyor. Doktorunun ilk teşhisi, bu çocuğa en verimli çağlarında çok az şeyin verildiğiydi; diğer bir teşhis ise oldukça zeki ve özgüvenli bir çocuk olmasıydı. Bunların ikisi de ise annesinden kaynaklanıyordu. Yaşamının en büyük şokunu atlattıktan sonra, her adımda hatalarının farkına varmış biri olarak, hem evliliğinde hem de çocuk yetiştirme şeklindeki eksikliklerini keşfetmiş ve bunların kendisini suçlu anne psikolojisine sokup tüketmesine izin vermeyerek yeniden doğrulmayı seçmiştir. Şimdilerde oğlu konuşma konusunda her geçen gün ilerleme kaydediyor ve en önemlisi asla umutsuzluğa kapılmayan, kendisini olduğu gibi seven bir anneye sahip olmanın verdiği özgüvenle gelişimini sürdürüyor.

Tanıdığım bir diğer anne ise benzer kötü evlilik badirelerinden geçmiş, bu aşamada çocuklarına karşı yaptığı ya da yapmadığı her şeyi hata olarak görmüş ve oldum olası kendinde layık gördüğü eksik anne imajından bir türlü sıyrılamamış bir kadın. Mükemmeliyetçilik boyunduruğu altında hep kendisini suçlar. Bu yüzden bir türlü harekete geçemediği gibi sürekli eksiklik ve hatalarını gördüğü ve bunları yüzlerine vurduğu için çocuklarının hayatını da eziyete dönüştürür.

Annelik, muhakkak her koşulda kutsaldır. Herhangi bir şekilde bu kutsal konuma gelmiş her kadın da başka hiçbir güçle karşılaştırılamaz ve görmezden gelinemez bir yaşam enerjisine sahiptir. Yine de bunun farklı deneyimleme çeşitleri vardır ve her annelik deneyimi de dikensiz gül bahçelerinden geçmiyor ne yazık ki. Önemli olan bu muhteşem enerjiyi değerini bilerek yaşamak ve zaman zaman dikenli yollardan geçerken anneliğimizin, tıpkı insanlığımız gibi kusursuz olmadığını bilmek ve bunun bilinciyle sevgi dolu kalbimizi kendimize ve evlatlarımıza açmaktan vazgeçmemektir. Her adımda hem kendimizi hem anneliğimizi affetmek diğer insanları ve evlatlarımızı daha kolay hoş görüp sevebilmemizi mümkün kılar.

Tüm annelerin ve canım annemin anneler gününü kutlarım.

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/kendini-affetmek-ve-annelik/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/kendini-affetmek-ve-annelik/" data-text="Kendini Affetmek ve Annelik" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/kendini-affetmek-ve-annelik/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/beyza-foto.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-5854" title="beyza foto" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/beyza-foto-300x300.jpg" alt="" width="300" height="300" /></a>17 yaşımdayken Kuraldışı Yayınevi kitaplarıyla tanışmamla birlikte psikoloji ile ilgilenmeye başladım. O zamandan bu yana kitaplığımın büyük bölümüne yeşil rengin hâkim olduğunu söyleyebilirim. Aynı yıllarda dünya tarihi ve siyasetine de meraklıydım. Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdim. Ancak psikolojiye özel ilgi duymaya devam ettim. İnsanların belli fikirlere olan eğilimlerinin ya da toplumsal olayların arkasındaki psikolojik altyapıyı incelemeyi seviyorum. Okul yıllarımda sınav kâğıtlarım doğru cevaptan ziyade kendime özgü yazılarımla dikkat çekti. Mezuniyetten sonra bir süre, toplum gönüllüsü olarak, küçüklüğümde bizzat öğrencisi olduğum ve sunulan alternatif eğitimin gerçek özgüvenimi kazanmamı sağladığını düşündüğüm yerde (TEGV-Eğitim Parkları’nda)eğitmenlik yaptım. Aynı zamanda çeşitli konser, sanat etkinlikleri ile siyasi uluslararası organizasyonlarda çalıştım. Bir yıldır bankacılık yapmama rağmen, aslında asıl yaptığım işin eve her gün yazı çiziyle dolu kâğıtlarla gelmek olduğunu fark ettim. Böylece benim için bilinçsizce yapılan bir eylem olan yazmayı bilinçli bir şekilde geliştirmeye karar verdim. Aslında ben hep yazıyordum. Bu bir anda yağmurun yağması gibi: Bulutlar yeterince kararmışsa yağmur nerede ve ne zaman olursa olsun yağmaya başlıyor. Bunun için olsa gerek yazmak aslında biraz beklemek meselesidir. Bulutlar yeterince kararmadan ve gerçekte yeterince olgunlaşmadan iyi yazı yazamazsınız. Her birikim bir ağırlıktır ve yazmak bu ağırlıktan kurtulmanın en güzel yollarından biridir. Üstelik bu sanatın diğer dallarıyla da mümkün ve ben nerdeyse hepsini seviyorum. Resim çizmeyi de çok seviyorum örneğin. Ancak yinede işin içine bir şeyleri yazarak ifade etme arzusu karışıyor. Küçükken resimlerimin üzerine yazı yazılamayacağını öğreten okuldaki resim öğretmenime ve başarılı karakalem çizimlerime rağmen biraz daha basit, karikatürize çizimler yapmaya devam ettim. Bu benim için güzel resim yapmaya çalışmaktan daha anlamlı oldu hep. Bir başka tutkum müzik ve galiba bu ilk sırayı alır. İçerideki kötü müzikten dolayı alışverişi yarıda kesip çıkabilen ve iyi müzik çaldığı için bir kafenin önünde dikilebilen ya da konuşmayı bırakıp kulan kesilen biriyim. Bunların yanında bir süredir tiyatro eğitimi alıyorum ve bunun yazı, müzik, resim sanata dair her şeyi kapsadığını, üstelik dünyadaki bedene hâkim olma tekniklerinin en iyisi olduğunu düşünüyorum.</p> <p>&nbsp;</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This