İstediğiniz şeylere odaklanın, istemediklerinize değil.
–Charles F. Haanel
Düşün ve Zengin Ol kitabının bir nüshasına ilk kez 1984 baharında dokunmuştum. Onuncu doğum günümü kutlamama sadece haftalar vardı ve babamın girişimlerinden biri daha başarısızlıkla sonuçlandığından ailece büyükannemin evine henüz taşınmıştık. Florida’da Panama City’deki evimizin kirasını ödemeye yetecek paramız ve gidecek başka yerimiz olmadığından Şikago’nun banliyölerine, büyükannemin evine dönmüştük.
Bir buçuk yıl boyunca kardeşim Jason ve ben aynı odayı paylaştık. Tipik bir oda değildi -her iki tarafındaki kapılarla, gerçek bir yatak odasından çok geçide benziyordu. Anladığım kadarıyla 1950’li yıllarda insanlara “bina iskeleti” satmak oldukça popülermiş. Esasında bunlar, dört duvardan oluşan beton binalardan ibaret. içini yapmak ise yeni ev sahiplerinin sorumluluğundaymış ve büyükbabam da böyle yapmış… ki aslında pek de iyi yapamamış, düşününce teknik ressam ve devlet için çalışan bir mühendis açısından tuhaf bir durum. Ancak hakkını yememek lazım, hiçbir zaman mimar olduğunu iddia etmedi.
Kaldığımız odada tuhaf bir çıkıntı yapan dolap vardı. Kısa sürede kardeşimin ve benim merakımı uyandırdı çünkü dokunmamamız gereken her türlü ilginç şeyle doluydu. Doğal olarak çocukken size hayır denildiğinde merakınız daha da artar. Dolabı karıştırırken yakalandığımızda büyükannemiz bizi azarlasa da, bu merakımızı takıntıya dönüştürmekten başka bir şeye yaramıyordu. Her geçen gün yakalanmadan dolabı karıştırmakta ustalaştık.
Dolabın kendine has öyle farklı bir kokusu vardı ki, bugün dolabın kapısını açmayı bile düşünsem hâlâ anımsarım. Misk gibi bir koku daha çok büyükbabamın yağlıboya tablolarından, diğer resim malzemelerinden ve hiçbir zaman peşinden gitmediği, uzun süre önce kaybolmuş hayallerinin kayıtlarından geliyordu. Dolapta ayrıca kitaplar, dergiler, sıradan ıvır zıvırlar, katlanmış kâğıttan alışveriş torbaları ve muhafaza etmek istedikleri küçük “hazineler” vardı.
Sol orta rafta ise düzenli şekilde yerleştirilmiş kitaplar bulunuyordu. En üstteki kitap Düşün ve Zengin Ol idi. Kapağı kaybolduğundan ilk sayfanın üst tarafına yazılmış kitabın adı ve alt köşedeki şirin silindir şapka, baston ve bir çift eldiven resmi dikkat çekiyordu. Alt köşedeki küçük resim hâlâ aklımda çünkü gerçekten ilgimi uyandırmıştı.
Kitabı açtığımda, aklımda yanıtlanması zor sorular vardı: Bir insan“düşünüp zengin olabilir miydi?” Ufacık bir olasılık bile olsa, bu mümkün müydü? Eğer mümkünse, ben de “düşünüp zengin olabilir miydim?”
O zamana kadar olan kısa hayatımda, sadece yoksulluk yaşamıştım. Durumumdan duyduğum rahatsızlığın o zamanlarda büyümeye başladığını şimdi fark ediyorum; bu rahatsızlık daha sonra, ne olursa olsun zengin olmak için dinmeyen arzumun yakıtı olacaktı.
Gelecek yıllarda, ergenliğe ve sonra yirmili yaşlarıma adım attığımda, zaman zaman Düşün ve Zengin Ol kitabını okumak için elime alsam ve ne kadar samimi bir şekilde okumak için çabalasam da çok ilerleme kaydedemedim. Napoleon Hill’in sözlerini kupkuru ve anlatılamayacak kadar sıkıcı buluyordum. Kendime durmadan, “İnsanlar bu kitapta ne buluyor ki?” sorusunu soruyordum.
Ancak kırklı yaşlarıma geldiğimde, gerçekten Düşün ve Zengin Ol’u anlamaya başladım. Kitabın ilk orijinal baskısının açık artırmayla satıldığı bir seminere katılmıştım. Kitabı görür görmez ilk defa silindir şapka, baston ve eldiven resmini gördüğüm dokuz yaşıma geri dönmüştüm; büyükbabamın dolabındaki eski yağlıboya ve terebentin kokusu bile burnuma gelmişti. O an kitabı almak için açık artırmaya katılmam gerektiğini anladım. Katılmakla kalmayıp, fiyatı ne olursa olsun kitabı almaya karar verdim.
Açık artırma, terk edilmiş çiftlik hayvanlarına bakan iki yardım kuruluşuna bağışta bulunmak için düzenlenmişti. Açık artırmada oldukça değerli başka parçalar olsa da bu “hazineyi” almak için kimse katılım göstermeyince şaşırdım. Üç günlük seminer boyunca her gün verdiğim teklifi artıran olup olmadığını kontrol ettim. Kimse teklif vermemişti ve kitap 750 dolara benim olmuştu. Benim için sihir de bu noktada başladı.
Değerli kitabımı plastik bir kabın içinde muhafaza ettim. Benden iki kat fazla süredir yeryüzünde olan bu seksen yıllık kitabı okumanın doğru olup olmadığını düşünüp ona bakarak birkaç gün geçirdim. Bir haftanın sonunda okumaya karar verip dikkatli bir şekilde elime almalı mıyım diye test etmek için birkaç kez sayfalarını araladım. Bunu her yaptığımda, sayfalar her an elimde kalacakmış gibi hissediyordum. Ancak kitabın yaşı bana çok cazip geliyordu ve sakladığı sırların beni çağırdığını düşünüyordum. Sonunda yavaş ve dikkatli bir biçimde bu eski kitabı okumaya başladım.
Okumaya başladıktan kısa süre sonra, Napoleon Hill’in modası geçmiş, çok fazla erkek odaklı dilinden rahatsız olmuştum. Her ne kadar kırk yılda bir, Hill “kadınlar” ya da “kadın” sözcüklerini kullansa da, o zamanlar her şey “erkek” -bu sözcük kimi zaman tekil “erkek” sözcüğüyle değişimli kullanılıyordu- odaklıydı. Hill’in o günlerde büyük ölçüde anne ve ev hanımı olarak görülen kadınları önemsemediği açıktı.
Yine de kitabın içine girdikçe özünü o denli iyi anladım. Sonuna geldiğimde, yıllar önce dokuz yaşında küçük bir kızken içgüdüsel olarak bildiğim sonucu çıkardım. Sadece “düşünerek” zengin olmazsın. Düşünmenin yanı sıra bir şeyler “yapman” da gerekiyor. Ancak süreç elbette, görünen ve görünmeyen güçleri harekete geçirebilecek düşünce kıvılcımıyla -çok küçük bile olsa- başlıyor. Napoleon Hill’in Düşün ve Zengin Ol’da yazdığı gibi: Gerçekten de “düşünceler” amaç ve azmin ve onları zenginliğe ya da somut sonuçlara çevirecek olan DiNMEYEN BiR ARZUNUN kesinliğiyle birleştiğinde çok güçlü şeylerdir.
Napoleon Hill’den derinden etkilenen yazar Earl Nightingale: “En çok düşündüğümüz şey oluruz ve bu olabilecek en tuhaf gizemdir” demiştir. Bu sözü açalım: Hayatta ilerlerken hayatınızın nasıl olduğunu, içinde bulunduğunuz ortama göre değerlendirme eğiliminde olacaksınız. Hayal ettiğiniz hayatı yaşamıyorsanız, işin sırrı daha farklı düşünmektir; böylece arzu ettiğiniz hayatı yaşayabileceğiniz yeni ortamı yaratırsınız. Elbette bunu yapmak kolay değil; çünkü yaşadığınız hayat biçimine ne kadar kapılırsanız, o ölçüde beyniniz bu durumu kalıcı bir gerçeklik olarak kabul etmeye “programlanır.” ‹şin püf noktası, gerçekliğinizi geçersiz kılmanın yollarını bulmaktır ki ilerleyen bölümlerde buna değineceğiz.
İnsanların bilmediği bir şey de, Hill’in yayıncısının, kitabın adının Para Kazanmak için Kafanızı Kullanın (şaka değil!) olmasında ısrar ettiğidir. Allahtan yazar ilahi bir güçten faydalanıp son dakikada kitaba yeni bir isim bulmuştur: Düşün ve Zengin Ol. Allahtan diyorum çünkü adında “kafanı kullan” ve “para” sözcükleri geçen bir kitabı, mizah kitabı olmadığı sürece almazdım. Bu hazineyi satın almış olan yetmiş milyon insanın da para ve kafanı kullan adlı bir kitap isminden etkilenecekleri konusunda kuşkuluyum. Ayrıca Düşün ve Zengin Ol kitabının özündeki fikir, zihninizin gücünü kullanarak istediklerinizi hayata geçirmektir. Evet, gerçekten bu güce sahipsiniz! İşin anahtarı, şu an içinde bulunduğunuz eski ortamınızda varlığınızı sürdürürken istediğiniz yeni yaşama odaklanmanın bir yolunu bulmaktır.