Bölüm başlığı olarak biraz tuhaf oldu ama olsun. Bu bölümü de yine öncekiler gibi, size uyarsa okursunuz. Bazılarınız için ise “tam benlik” diyeceğiniz bir bölüm olacaktır.
Üzerinde çalıştığınız modelin tetikleyiciler, değerlendirme ve kararlar, öfke, ketleme, tepkiler olduğunu unutmayalım. Bu bölümde söz edeceğimiz öfke kutusu ve değineceğimiz üç nokta var.
Öfkeyi yenmek
Değineceğimiz ilk nokta öfkeyi yenmek. Buna genelde “kediye bir tekme” ya da “hep sevdiklerini incitmek” denir. Örneğin, işte kötü bir gün geçirmişsinizdir ama patrona kızmanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyorsunuz. Bu yüzden de eve gelir ve kediye bir tekme atarsınız (elbette teşbih olarak). Başka bir deyişle acısını karşınıza ilk çıkan kişiden çıkarırsınız. Buradaki tuhaflık öfkenizi çıkardığınız kişinin o sırada gerçekten de sizin sinirinizi bozan bir şey yaptığını düşünüyor olmanızdır. İşyerinde patronunuza olan öfkenizi evdeki sevdiklerinizden ya da kedinizden çıkardığınızı farkına varmazsınız.
Öfke birikirse, katlandıkça katlanır
İkinci nokta öfkenin biriktikçe katlanan bir şey olması yani gitgide artmasıdır. Burada da en iyi benzetme birinci kısımda kullandığımız delik kova analojisi olacaktır. Diyelim ki elinizde delinmiş bir kova var. Bu delik kovaya bardak bardak suyu çok hızlı boşaltarak taşma noktasına getirebilirsiniz. Kova taştığında bu öfke patlamasına benzer.
Yani bir bara bir iki saat içinde arka arkaya beş kişi girip kapıyı arkalarından aralık bırakırlarsa, bardak taşar (En azından Ömer’in olayında durum buydu) ve öfke patlaması yaşanır. Eğer bu beş kişi bara altı aylık bir süre içerisinde giriş yapmış olsaydı ve Ömer’de her seferinde kapının yanında oturuyor olsaydı beşinci kişiye patlaması o kadar olası olmayacaktı. Bunun sebebi öfkesinin “sızması için” yani bardağın taşmaması için arada biraz zaman olması.
Bu birike birike sonunda taşma aynı zamanda devenin sırtında kırılan son sopa da denir. Ben görsel olarak da delik kovayı tercih ediyorum çünkü biraz zaman verilirse öfke de normalde usulca sızar gider.
Rekreasyonal öfke
Burada değineceğimiz üçüncü nokta ve belki de en önemli olanı benim rekreasyonal öfke dediğim şey. Bir örnek: Bu örneğin çok ekstrem bir örnek olması sizi şaşırtmasın çünkü bu her gün her gün yaşanılan bir şeydir.
Meslek yaşamımın ilk günlerinde hapishane psikoloğu olarak çalışırken cezasını çekmek için hapiste bulunan mahkûmlardan birinin çok zorlandığını fark ettim. Çok gergindi ve sürekli öfkeleniyordu. Durmadan hücresinin duvarlarını yumrukluyordu. Ona nasıl gevşeyeceğini öğrettim ve onunla biraz da rehberlik seansı yaptık. En sonunda bana güvenmeye başladı ve daha önce bulunduğu hapishanede bir sürü gardiyanın onu fena halde dövdüklerini anlattı (Bu anlattıklarının ne kadar doğru olduğu konusunda hiçbir fikrim yok ama aktardığı buydu).
Her neyse sonuçta adam bir plan yapmıştı. Tahliye olduğunda gidip o altı gardiyanı tek tek bulacak ve vuracaktı.
Ben bu sözleri çok ciddiye aldım çünkü (a) Çok gençtim ve her şeyi ciddiye alacak kadar naiftim. (b) Adam zaten birisini vurduğu için hapisteydi. Yani dediğini yapacak kapasiteye sahipti. Üstelik bana bunu nasıl yapacağını bütün detayıyla anlatmıştı. Bir önceki hapishanede bütün vaktini çıktığında daha önce onu döven bir adamı nasıl vuracağını planlayarak geçirmişti. Ve tahmin edeceğiniz gibi çıkınca aynen planladığı gibi yapmış ve aynı suçtan yeniden hapse düşmüştü.
Genç bir hapishane psikoloğu iken böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini bilmek ne güzel olurdu ama ben bilmiyordum işte. Bu yüzden de hep bu konuyu konuşuyorduk ben onu vazgeçirmeye çalışıyordum o ise bana bunun nasıl bir şey olduğunu anlatıyordu.
Neyse uzun lafın kısası, adam tamamen nasıl intikamı alacağının fantezilerini kurarak yaşıyordu. Anlaşılan bu ona müthiş zevk veriyordu ve zamanının nasıl geçtiğini anlamıyordu.
Bu benim rekreasyonel öfke ile ilk karşılaşmamdı: Zamanla dinen öfke, bazen insanı rahatlatarak daha iyi bir ruh haline sokan hatta çakırkeyif yapan, böylece de normalde mantıklı gelmeyecek akıl karı olmayan işleri öyleymiş gibi gösteren öfke. Şimdi tekrar bardağı taşıran son damla benzetmesine dönecek olursak (Çatlak testi) sanki bütün delikleri tıkamışız suyu içeride hapsetmeye çalışıyoruz da zamanımızı suya bakarak geçiriyormuşuz gibi. Ya da tam olarak ifade etmek gerekirse öfkeniz taşmasın diye elinizden geleni yaptığınız ve bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek geçirmeniz gibi…
Böyle bir durumda yapılacak en iyi şeyler şunlardır:
- Asla öfkenize kapılıp aklınıza esen yapmayın.
- Başka bir şeyler yapın (biraz sonra bu konunun üzerinde duracağız)
Şimdi bunu biraz açalım. Çok tahammülsüz ve öfkeliyken öfkeniz sizi ele geçirir. Öfke size normalde yapmayacağınız şeyleri yapmanızı fısıldar. Peki, böyle bir durumda kimi dinlemelisiniz? Kendinizi mi yoksa öfkenizi mi?
Herhalde yanıt açık: Önemli olan anlık bir öfkeye kapılmaktansa normalde olduğun gibi davranmaktır. Diğer yandan, insanın kendini tutması da çok zor bir şeydir. Bu biraz size birisinin “zürafayı düşünme” demesine benzer. Eğer size birisi bir zürafayı düşünmemenizi söylerse ne kadar bu insanın sözünü dinlemek isterseniz isteyin, o upuzun boyun gözünüzün önüne gelecektir. Öfkenizin size yaptırmaya çalıştığı şeyi yapmamak da aynı şekilde oldukça zordur.
Öfkeden kurtulmak
Çözüm başka bir şeye konsantre olmaktır. Her şey olabilir. Gerçek hayattan örnek vermek gerekirse insanlar aşağıdaki şu alternatifleri değerlendirir:
- Fiziksel egzersiz: yürüyüş, koşmak vs.
- Kitap, dergi, gazete okumak
- Televizyon seyretmek ya da radyo dinlemek
- Bahçeyle uğraşmak
- Bir arkadaşa telefon etmek ya da buluşmak
- Kendini olaydan uzaklaştırıp başka bir yere gitmek.
Bunların hepsi “başka bir şeyler” yapmaktır. Çoğumuz için de yeterlidir.
Size bir az evvel anlattığım mahkûmla ilgili olarak aslında kitap okumak gibi bir taktik yeterli olamazdı. Çünkü adamın sorunu uzun süredir devam ediyordu. Herhalde çoğumuzun yaşadıklarının on katına falan eşitti. Yine de onunla da aynı şeyi uyguladık. Yani o da “başka bir şeyler” yaptı. Eski mahkûmlar için hostel işleten bir kadınla irtibata geçti ve çıktığında onunla kalıp kalamayacağını sordu. Çok şükür kadın da ona olumlu bir yanıt yazdı. Mektubunda bir de hostelin fotoğrafını koymuştu (bu anlattıklarım internet çağından önce!). Eminim ki bu fotoğraf adamı asıl ikna edecek şey olmuştu. Artık hapisten çıktığında ne yapacağını, nereye gideceğini gözünde canlandırabiliyordu. Eski yattığı hapishaneye gidip onu döven altı gardiyanı bulup onlardan intikamını almak yerine bir trene atlayıp bu hostele gidecek ve orada kendine yeni bir yaşam kuracaktı. Üstelik ne mutlu ki hostel ülkenin ta öteki ucunda değildi.
Bütün bunlar çok mantıklı geliyor öyle değil mi? Peki o zaman neden insanlar böyle yapmıyor, öfkeliyken ve öfke size korkunç bir şeyler yapmanızı fısıldarken aslında mantıklı tarafınız size bunun gelip geçici bir ruh hal olduğunu söylediği halde neden korkunç şeyler yaparsınız?
Sanırım bunun sebeplerinden biri bazı insanların öfkelerini göstermelerinin daha dürüst bir şey olduğunu düşünmeleri. Ben buna katılmıyorum. Dürüstlük harika bir karakter özelliğidir ama: a) yalan söylememek b) çalmamak anlamında. Oysa korkunç bir özellik de olabilir, örneğin: c) “dürüst olacağım diye” aklına geleni söyleyip insanları incitirseniz d) öfkenin kendiniz ve başkaları için doğuracağı sonuçları düşünmeden patlarsanız. Bunları tanımlayabiliriz. Dürüstlükle hiç alakaları yoktur.
Kendinize biraz zaman tanıyın
Öncelikle öfkenin size yaptırmaya çalıştığı şeyden uzak durmak sonra da başka bir şey yapmak çok önemlidir. Öfkenize yenik düşeceğinize duygusal dengenizi yeniden sağladığınızda, daha rahat bir kafayla bu durumda yapılması gereken en iyi şeyin ne olduğunu bulabilirsiniz.