Her birimiz bu dünyaya kendi yaşam amacımızı gerçekleştirmek için geliyoruz. Ama bir süre sonra aile, okul, çevre, din bize nasıl düşünmemiz, nasıl hissetmemiz, nasıl davranmamız gerektiğini empoze etmeye başlıyor. Böylece yaşam amacımızı da unutmaya başlıyoruz. Henüz yaşam hakkında deneyim kazanmadığımız ve onlara muhtaç olduğumuz için, “büyüklerimizin” bizi yönlendirmesine izin veriyoruz. Onlar her şeyin en doğrusunu biliyorlar ya.
Yaşamın sunduğu sayısız seçenekler içinde, gitgide seçeneksizliğe doğru yol alıyoruz. Kendi öz düşüncelerimizi, hissettiklerimizi bastırarak unutmaya çalışt›kça da yaşama karşı kızgınlığımız artıyor.
Hele kendi seçimlerimizi kullanma girişimlerimiz sonucu yaptığımız ilk “hata”da koro halinde “Ben sana söylemiştim” çığlıkları yükseldikçe siniyoruz. Kendimize olan güvenimiz azalmaya başlıyor. içimizdeki bizi kendi amacımıza yönlendirmeye çalışan minik sesi dinlemeyi reddettikçe, acılara, suçluluk duygusuna, kızgınlığa öfkeye merhaba diyerek tanışmış oluyoruz -ve de mutsuzluğa!
Bir de şu yaşamımızı anne babaya borçlu olma öğretisi var ya; o borç, yaşam boyu faizle katlanarak artıyor, özellikle onların bizim yaşamımızı nasıl sürdürmemiz gerektiği konusundaki talimatlarına yeterince uymazsak. Bu talimatlara bir de toplum, din, örf, adet, gelenek talimatları ekleniyor.
Kısaca yaşamımızı kendimiz için değil, başkaları için yaşar hale geliyoruz.
İçimizdeki minik ses, “yaşam amacını hatırla!” dedikçe, o sesi iyice kısmaya çalışıyoruz. Çelişkilerimiz artıyor, suçluluk duygumuz artıyor, kızgınlığımız artıyor, korkularımız artıyor, mutsuzluğumuz artıyor, “hatalarımız” artıyor -topluma karşı “hatalarımız” değil, kendi yaşam amacımıza karşı “hatalarımız”. Özgüvensizliğimiz de; öz saygısızlığımız da; öz sevgisizliğimiz de…… artıyor…… artıyor.
Kendi yaşam amacımız doğrultusunda hatalar da yapacağız, suçluluk da duyacağız, kızgınlık da. Yeter ki tüm bunlar büyüme, olgunlaşma sürecimizin dersleri olsun.
Bu bir gerçek ki, inanmadan attığımız adımların hataları, inanarak attığımız adımların hatalarından daha fazla yaralıyor ve bedel ödetiyor.
- Boyun eğmenin acizliğinin bedelini,
- Kendi yaşam amacımıza ihanetin bedelini.
Birkaç Öneri
“Öğütleri” dinleyen, başkalarının deneyimlerinden yararlanan insanların sayısı azdır.
Yalnızca başkalarının “öğütlerini” dinleyerek, kendi deneyimlerini göz ardı eden kişi kukladır.
Sadece kendi deneyimlerinin öğrettikleriyle sınırlı olan kişi aptaldır.
Hem başkalarının hem kendi deneyimlerinden yararlanabileceğinin farkında olan kişi zengin kişidir. Şiirler, romanlar, biyografiler, kitaplar, filmler başkalarının öğrendiklerini ve deneyimlerini aktaran araçlar değil mi?
- Kendini tanı ve seni şekillendiren güçlerin farkında ol.
- Zayıflıklarının gücünün bir parçası olduğunu bil.
- Çelişkiye düştüğün an bırak gücün seni yönlendirsin, fakat zayıflıklarını unutmak pahasına değil.
- Duygularını, sade ve açık bir dille, bunları duyması gereken kişiyle tazeyken paylaş.
- Acılarından vazgeç ve affetmeyi seç.
- Yaşamının amacı doğrultusunda yaşadığında, çevrende bundan yararlanması gereken kişilere en büyük armağanıverdiğini bil. Çünkü kendin olarak verdiğin şey, yaşam amacının doğrultusunda, sevgiyle verdiğin şeydir.