Eskiden total kolestrol seviyesi 240 üzeri olanlar kolestrol hastası kabul ediliyordu.
Günümüzde 200mg/dL üzeri olan kişiler kolestrol hastası kabul ediliyor. Bu rakam, tüm yetişkin nüfusun yüzde 50’sine tekabül ediyor.
İlaç firmaları 2004 yılından beri agresif bir propoganda ile LDL kolestrolün güvenli limitini 130 miligramdan 100 miligrama indirmeye çalışıyorlar. Hatta bazı kolestrol (statin) ilaçlarının reçetesiz satılması için mücadele veriyorlar.
Bu daha çok müşteri anlamına geliyor. Neredeyse tüm insanların kolestrol seviyesi bu limitin üzerinde olacağı için, hepimiz kolestrol hastası olacağız ve ilaç firmaları karlarına kar katacaklar.
Kolestrolün kalp krizine neden olduğu inancının doğru olmadığı, son araştırmalarda ortaya çıktı. Kolestrolün “katil” olarak görülmesi, “suç mahallinde” görülmesinden kaynaklanıyor.
Kolestrol, beden için son derece gerekli. Tüm hormonların üretilebilmesi için kolestrole ihtiyacı var. A, E, D gibi yağda çözümlenen vitaminlerin hücrelere taşınması için kolestrole ihtiyacı var.
Karaciğerin, dışarıdan yiyeceklerle alabileceğimiz yüksek miktarda kolestrolun 3-4 katı miktarda böylesine bol kolestrol salgılamasının bir nedeni olmalı.
Kalp hastalıkları genellikle, kronik enfeksiyondan dolayı arterilerin iltihaplanarak zarar görmesiyle başlıyor. Zavallı kolestrol, kalsiyumla birlikte zararı tamir etmeye çalışırken damarlarda “plaka” oluşuyor. Aslında plaka damarın yırtıklarını korumaya çalışıyor. Tıpkı kesiğin, yaraların üzerinde kabuk oluşarak cildin kendini tamir etmeye çalışması gibi.
“Enfeksiyon, iltihaplanma, yüksek miktarda rafine karbonhidrat tüketiminden kaynaklanan hiper-insülin, kalp hastalıklarının esas nedeni. Bu problem kolestrol seviyesini ayarlamaya çalışmadan halledilebilir.
Reçeteli ilaçları almak, pahalı operasyonlarla keslip biçilmek yerine rafine şeker ve karbonhidratlardan uzak durmak genellikle çok daha etkilidir.
İnsanların beslenme tarzlarını değiştirmek yerine hapları yutmayı ve kesilip biçilmeyi tercih etmesi, temelde bilgisizlikten ve ilaç endüstrisinin tatlı kazancından vazgeçmek istememesinden kaynaklanıyor. Kalp ameliyatları iyi para getirdiği için gereğinden fazla ameliyat yapılıyor.
Karaciğerin kolestrol üretimini ilaçlarla durdurmak hiç de akıllıca değil. Ama doktorlar, ilaç firması temsilcileri tarafından kolestrol düşmanı olarak “eğitiliyor”. Bu yüzden de kolestrol düşürücü haplar kolaylıkla reçeteye yazılıyor. Kolestrol ilaçları (statin ilaçlar) kalbe büyük zarar veriyor ve kolestrolü suni olarak tehlikeli boyutta düşürebiliyor. Ayrıca bedende kalbi koruyan ve enerji üreten CQ 10 kimyasal maddesini de yok ediyor.
Çoğu doktorun hasta görmekten, tıpta yeni gelişmeleri ve bulguları takip etmeye vakti yok ki.” diyor Dr. Mary Enig.
Finlandiyalı doktor Uffe Ravnskov da kolestrol düşmanlığı yapan tıbbi kampanyanın tıp sahtekarlıklarından biri olduğunu savunuyor. Bu kampanyaya bir çok bilim insanının karşı çıktığını ama çabalarının engellenerek susturulduklarını söylüyor.
Ravnskov, şu anda tıp dünyasına hakim olan Lipid Hipotezini kökünden yıktığı için tıp dünyasında büyük ses getiren kitabında tıp dünyasının ve ilaç firmalarının iyi sağdığı “kutsal inek” lerinden birine dokunuyor: Hayvansal gıda tüketen toplumlardaki kalp hastalıkları ile yüksek et tüketimi arasındaki ilişkinin araştırılması için seçilen toplumların bir kesitinin nasıl seçildiğini ve istatistiklerin nasıl çarpıtıldığını anlatıyor.İlaç firmalarının, kolestrolü düşüren Statin ilacını savunan, hatta kalp hastası olmayan kişilere bile öneren doktorlara yaptıkları ödemeleri tüm kanıtlarıyla ortaya koyuyor.
Ravnskov, özetle şunları savunuyor: (Dikkat! Aşağıda belirtilen yağlı besinler hayvansal yağlardır, trans yağlar değil.)
1. Yağlı besinler kalp hastalıklarına neden olmaz.
2. Yüksek kolestrol kalp hastalıklarına neden olmaz.
3. Yağlı besinler kan kolestrolünü yükseltmez.
4. Kolestrol arterileri tıkamaz.
5. Hayvanlar üzerindeki araştırmalar diyet/kalp arasındaki bağlantıyı göstermiyor. (İstatiksel çarpıtma)
6. Kolestrol seviyesini düşürmek hayatı uzatmıyor