Ben anlamakla uğraşırken bu kez başka bir şeyi daha kendime çekiyorum. Her olanı reddedişe geçtiğimde ise benzer durumlarla yeniden karşılaşıyorum.

Odaklandığımı mı çekiyorum?

Yoksa layık olduğumu mu buluyorum?

Neler oluyor bana? Hassas bir dönemde miyim, yoksa öz saygım mı inişe geçti?

Bu öz saygı meselesi çok kritik bir durum, hiç şakaya ve ilgisizliğe gelmiyor. Tıpkı bağışıklık sistemi gibi, düştükçe nasıl ki tüm virüslere açık olunur aynen o hesap. Hani, “İşin kolayına kaçayım aşılanayım” desen öyle bir ihtimal de yok, yani bu tamamen zihinsel bir çaba hali…

İşte ben de böyle anlarda, tüm olumsuzlukları, değersizlikleri, beklentileri ve gereksiz ıvır zıvır konuları mıknatıs gibi ardı ardına kendime çekiyorum.

“Geliştireyim o zaman özüme olan saygımı” diyorum sonrada sayıyorum aklıma gelenleri;

“Kendime her gün olumlu katkılar yapayım,
 Yapmak istediklerimi hayata geçireyim,
 Olmak istediğim yerde olayım,
 Tepkilerimi yerinde zamanında vereyim,
 Sınırlarımı iyi koruyayım,
 Velhasıl her durumda yalansız, katıksız kendim olayım.”  istiyorum…

Fakat bir çoğunu eyleme geçirmek konusunda kendimi sabote ediyorum yada acele ediyorum.

Peki sabote etmemin sebebi ne olabilir, korkuyor muyum dersiniz?

Olabilir belki de öyle, eğer öyleyse neden korkuyor olabilirim?

Kaybetmekten mi,
Kırmaktan mı,
Yargılanmaktan mı,
Yalnız kalmaktan mı,
Tartışmaktan mı,
Yoksa kendimi kaybetmekten mi?

Sorular, ardı ardına sorgulamalar…Kafam daha da karışıyor. Yanlışın doğruyu da götürdüğü bir sınava girdim adeta. Heyecanlıyım, telaşlıyım bir o kadar da umutluyum.

Ne olduğunu çözemediğim bir dönüşüm yaşıyorum.

Sırtım sancıyor, midem yanıyor, beynim kaynıyor…

Ne oluyorum?
Ne olmak istiyorum?
Nereye gidiyorum?

Ne olacaksa hayırlısı artık, hayata güveniyorum diyorum…

Yazdıkça yazıyorum, bir o kadar hafifliyorum, sorguluyorum ve bir şeyler daha buluyorum.

Sanırım son zamanlarda potansiyelimi daha da etkin kullanamadığım için kendime sorun odaklı meşgaleler yaratıyorum.

Mesela:

“Onlar, bunlar, şunlar” enerjimi ve zamanımı çalanlar. Pardon, çalmalarına izin verdiklerim!

Şimdi sorarım sizlere; ne oldu anlatsanıza, anlaştınız mı kendi aranızda. Oysa çoğunuz birbirinizi tanımıyorsunuz bile, buna rağmen nasıl bu kadar benzer davranışlar sergiliyorsunuz? Farkında olmadan bana neyi öğretmeye çalışıyorsunuz?

Bizler ne muhteşem bir enerji yumaklarıyız böyle, birbirimize ahenkli ve sistematik frekanslar yayan…

Üstelik benim de sizlerin karşısında verdiğim tepkiler bile aynı fakat ne yazık ki çoğunu siz görmüyorsunuz yada görmezden geliyorsunuz.

Siz, manevi bağlarımın kimi zorunlu, kimi duygusal parçaları!

Biliyor musunuz, sırf bu sebeplerle kendim olamadığım sizlerin karşısında olumsuz anlarda genellikle “Öfkeli, beklentili, gururlu ve maskeli” davranışlar içerisine giriyorum ve buna rağmen tepkilerimi tam olarak yansıtamıyorum.

Dedim ya, ucu beni ilgilendiren korkulardan kaybetme korkusundan, onun da altında yatan yalnızlık duygusundan, daha da altındaki değersizlik duygusundan… Tüm bunlar beni bazı hallerde maskemin arkasına sığınmaya zorluyor, sahte olmayı seçtiriyor. Bu yolu seçerek ne yazık ki kendime olan saygımı da yok ettiriyor.

Bakmayın siz böyle endişeli sorgulamalarıma, biliyorum evrensel bir oyunun içerisindeyim. Uzun zamandır çıkış kapağına ulaşabilmek için hopluyorum, zıplıyorum. Belki bazen aynı yerde olduğumu sanıyorum fakat her hamlede zıplamayı öğreniyorum ve daha da yükseliyorum.

Ben artık kendimle yüzleşmeyi, sorgulamaları öğrendim ya bir kere, geri dönüşü yok bunun; ha gayret umutluyum.
 
Hani demiştim ya  “Öfkeli, beklentili, gururlu ve maskeli” Aslında tüm bunlar benim kendi olma oyunumun sahne geçişleri.

Bu oyunu başarma şansım yada yüzüme gözüme bulaştırma riskim var.
Hangisini seçersem orada olacağım.

Susup, içime atıp, oynamak mı?
Kabullenip, görmezden gelmek mi?
Tepkilerimi koyup, sınırlarımı çizip, kendim olmak mı?

Genellikle öfke anında ilk aklıma gelen şeyin “içimden ne gelirse sayıp, oh be deyip sahneyi terk etmek yada değecekse kalmak” olmasına rağmen, susup, içime atıp, oyuna devam etmeyi seçiyorum.

Yok arkadaş.

Her başarısızlıkta ve kızgınlıkta oyunu öfkeyle terk etmek yada hissettiklerimi içime atıp kendime ziyan etmek çözüm değil. Bunlar enerji ziyanlığı, sahtelik, özsaygı düşüklüğü…

Çözüm, kendime oturtamadığım rolleri değiştirmek ve sınırlarımı çizip, uzaklaşmak yada kabullenmek.
 
Bugün itibariyle bu oyunda artık kendimi oynamayı tüm cesaretimle seçiyorum. Seçimim yolunda da çabalıyorum.

Olmuşa şükrederek, olana odaklanarak, olacaklara kucak açarak dönüşüyorum dönüşüm oyunumda, her geçen gün daha bir kendim oluyorum ve bunun hazzının heyecanını iliklerimde -şu an-hissediyorum.

İşte sahne, işte perde! Ben hazırım…

Share This