Dün akşam bir akrabamın çocuğunun doğum günü partisine gittim..Yaklaşık 15 gündür ailemin hemen hemen tüm üyeleri burada olduğu için, senelerdir görmediğim akrabaları görme fırsatım oldu.
Çünkü bir dost mistik olarak önceliğim hiç akraba ziyaretleri olmamıştı. Hatta onlarla olan kan bağımdan dolayı olan zorunlu ilişkilerden rahatsızlık duyardım.
Bu sefer onlarla ilgili önyargılarımı bir kenara bırakıp, onları görmeyi ve iletişim kurmayı, almaya değil vermeye odaklanmayı seçtim.
Nasıl hissettim derseniz biraz şaşkın… Senelerdir tek başına yasayan biri olarak, dayı, hala ve torun, teyzeyi bir arada görmek, herköşeden çıkan sorular, çocukların peşinden koşan anne ve babalar, 3 yasındaki kızı için gideceği lisenin hesabını yapan anneyi dinlemek, çocuklar için yapılan gelecek planları, beni şaşırttı ve kendimi bu kalabalığın içinde biraz yalnız, farklı,oraya ait değilmiş gibi hissettim.
Konuşulan konular bizim bireysel gelişim konuşmalarından çok farklıydı belki ama hayatın ta kendisiydi.
Bir anda hayatın çok da içinde olmadığını hissettim. İyi bir ilişkinin nasıl olması gerektiği, nasıl davranmam gerektiği hakkında çok şey biliyordum belki ama uygulamada nerelerdeydim?…
Gerçekten de sadece bilmek yetmiyordu..Hayatın içine karışıp, uygulamak gerekiyordu.
Eyleme geçmek, aşık olmak, sevmek, sevilmek, yeri geldiğinde tartışmak, bir ilişki içersinde kendini var etmek.
Hayatın kenarı köşesinde yaşadığımı ve aslında elimi taşın altına koyup, cesur adımlar atmadığımı hissettim.
Sibel Börekçinin yazısında dediği gibi ” ip üzerinde yürürken birden ip yine sarsılmaya başladı” . Sanki hayat amacım olan “İnsanlara şifa vermek ve sevmeyi öğrenerek insanların hayatına dokunmak,” cümlesi sadece hayalperestlikti.
Sınanıyor olabilir miydim?…
Her zaman umutlu bir insan olarak düşünürken kendimi, birden bire acayip bir karamsarlığa düşüvermiştim.
Ta ki yanıma bir melek gelene kadar… İkiz kardeşimin kızı 6 yaşındaki İpek..
Yüzüne renkli bir kelebek yapmıştı ve sırtında da balondan yapılmış bir kanat vardı. Şimdi tam melek olmuştu işte; kanatları da tamamdı.
Bana sarıldı ve dedi ki “Sen benim en sevdiğim teyzemsin, çünkü en eğlenceli teyzemsin,“
Nedense bu cümle bana çok iyi geldi. Belki küçük bir çocuğa sevgiyle dokunabildiğimi hissetmek beni kendime getirdi.
Akışa, hayata güvenmeliydim. Ve adım adım hayat amacım yönünde ilerlemeye devam etmeliydim. Kendini başkalarıyla kıyaslamak en tehlikeli şeydi.
Nasıl da unutuvermiştim… Herkesin yolu farklıydı. Kıyaslayacağım tek kişi yine kendimdim. Bundan dört sene önce nasıl bir insandım? Şimdi nasıl bir insanım.? Bunu düşündüğümde içim huzurla doldu. O günden bugüne işim, arkadaşlarım değişmişti, her şeyden önce ben daha bir bendim.
Öptüm kendimi, yola devam dedim.
Bir kez daha hayatın getireceği sürprizleri heyecanla kucaklamaya ve su anın keyfine çıkartmaya söz verdim.
Ve hayatımdaki her şey için şükran duydum.