Geçen yıl sokakta çalışan çocuklarla ilgili bir çalışmada görev aldım. Bu çalışma kapsamında Ankara sokaklarında çalışan çocukların hayatı hayatlarımıza karıştı. Yaşadıkları mahalleleri gezdik. Zamanın yorgunluğuna şahit olduk sonunda biz de yorgun düştük.
Sokaklarında çamaşır ipleri olan mahalleler, rengarenk deterjan değmeden yıkanan kıyafetleriyle her sabah Ankara’yı kaleden aşağı selamlıyordu.
Burada kazanılan yaşamlar tıpkı kaybedilen canlar kadar izinsiz ve bizimkilerden uzaktı. Her ailede en az bir ferdin mahpus hikayesi vardı.
Burada kadınlar Türkçe bilmez, çocuklar doğum günlerinde yaş pasta yemezlerdi. Genç kızlardan bazıları evden dışarı çıkmazken bazıları allı morlu giysileri ve kırmızı rujuyla sokak başlarında çekirdek çitlerlerdi.
Kızlı erkekli hepsinin kollarında bir “hayatın sillesini yedik façası” ya da kalbin ortasından geçen ok işaretli acemice yapılmış “aşkın hasını biz gördük” dövmesini görmek muhtemeldi.
Burada çocuklar okula giderken ballı süt içmiyorlardı, akşama kadar sokakta mendil satıp, çöp toplayıp günü kurtarıyorlardı. Okulu sevmiyorlardı. Çünkü okul onlar için çok büyük bir lükstü. Hepsinin yaşamı başka türden şeylerle örülüydü.
Bir çoğu benim bilmediğim tatmadığım duyguları yaşıyorlardı. Sonra alıştım ve içlerine daldıkça onları kurtarma şovenizminden kurtuldum. Sadece işimin gereğini yaptım ama şunu öğrendim hayatı pek de yormadan didik didik etmeden yaşamak, zamanın sadeliğine alışmak, doğanın dengesini bilmek ve evren için anlamının farkında olarak yaşamak gerekli.
Ezcümle, Maslow’un Gereksinimler Hiyerarşisi kuramını hatırlayacak olursak, yani fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayabilme gereksinimiyle başlayan bu hiyerarşinin insanın kendini gerçekleştirmesi yoluna doğru ilerleyen beş basamaklı hayat mücadelesinde biz (bu sitede yazı yazabilen biz) hangi basamaktayız?
Demem o ki kimileri bu yolda ilk basamağı bile geçemezken, bu sitede yazı yazabilen bizlerin kişisel gelişimimize ayıracak ne kıymetli vakti var. Kimlerle hangi yaşamlarla ortak bir dünya paylaşıyoruz bunu hep bilerek yaşayalım.