Genç kadın, aylardır akraba ve komşularının önerileriyle gittiği büyücülerin kapılarını aşındırmaktan bezmişti. Büyücülere dünyanın parasını akıtmıştı ama hiçbir sonuç alamıyordu. Görücü usulü evlendiği kocası, evliliklerinin yedinci yılında ve iki çocuktan sonra bir başka kadına aşık olup onu terk etmişti. Kadın kendisinden hem yaşlı, hem de çirkindi…
Muhakkak kocasına büyü yapılmıştı. Bu büyüyü çözdürmek ve kocasının yeniden kendisine dönmesini sağlamaktı amacı. Kocasını sevmiyordu aslında… Ama hem terk edilmek ağrına gidiyordu -üstelik yaşlı ve çirkin bir kadın uğruna- hem de kocasının ona sağladığı ekonomik olanaktan vazgeçmek istemiyordu.
Bir başka kadın, bu kadar sıkıntı içinde yaşamalarına rağmen ailesine zırnık koklatmayan zengin dayısının yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak ölmesi için büyü yaptırıyordu. Dayısının tek mirasçısıydı.
Niyete göre renk değiştiren ak büyü, kara büyü…
Birinci örnek, görünüşe göre ak büyüyü temsil ediyor. Kutsal aile kurumunu korumak için yapılıyor güya. Bu büyücü açısından böyle. İşin derinliğine indiğimizde ise genç kadının esas amacı menfaatlerini korumak. Ne pahasına? Gerçekten birbirini seven iki kişiyi ayırmak pahasına. Bir erkek, hem yaşlı hem çirkin birine gönlünü kaptırmışsa bu sevgidir. Adamın görücü usulü evlendiği karısıyla ise duygusal bağı yoktu. Zevahiri kurtarmak adına, yaşadığı yoğun sevgiden vazgeçmeyi düşünmüyordu bile. Bu yüzden büyü tutmuyordu.
Sevginin gücüne hiçbir büyü karşı koyamaz.
İkinci örnek, açık seçik bir kara büyü örneği. Yapan için de, yaptıran için de…
Büyü boş bir inanç ise de, binlerce yıldır varlığını sürdürüyor. Baş ağrısının nedenine inmeden bir aspirin ile onu geçirmeye çalışan insan, bencilce isteklerinin kolaylıkla gerçekleşmesi için de hap gibi kullanmaya çalıştığı büyü ve büyücülere, günümüzde bile milyonlarca lira harcamaya razı… Umut dünyası…
Büyü denilen şey, aslında düşünce gücünü lazer gibi bir şeye odaklayarak kullanmaktan başka bir şey değil.
Büyücü denilen kişiler ise, eğer çoğunluğunun olduğu gibi şarlatan değillerse, düşüncenin gücünü ustalıkla kullanmayı öğrenmiş kimseler.
Düşüncenin gücü artık bilim insanlarınca da kabul edilen bir gerçek.
Bir şeyi yoğun düşündüğümüz ve yoğun bir duyguyla gerçekleşmesini istediğimiz zaman, o gerçekleşir. Duygu, düşüncenin benzinidir. Bir düşüncemiz yoğun istememize rağmen gerçekleşmiyorsa, ya bilinçaltı düşünce ve inançlarımız daha güçlü olduğu için engel teşkil eder ya da istediğimiz bir başka kişiyi de ilgilendiriyorsa, o kişinin isteği bizimkinden daha güçlüdür.
“Korktuğum başıma geldi”, “Bir şeyi çok istersen olur” gibi sözler düşüncenin gücünün halk arasındaki ifadesidir.
Her insanın fiziksel bedeninin etrafında “aura” denilen elektromanyetik alan vardır. Bu alan, kalbi ve düşünceleri sevgi ve olumlu şeylerle dolu kimselerde çok geniştir. Kişiyi negatif güçlere karşı koruyan bir kalkan görevini görür.
Yüreği fesatlık, kin, intikam, bencillikle dolu insanlarda ise aura inceciktir. Büyü(!) ile gönderilen düşünceler insana auradan geçerek ulaşır. Ayrıca hangi niyetle gönderilirse gönderilsin, büyü denilen düşünce gücünün, gönderilen kişinin içinde karşılığını bulma zorunluluğu vardır. Yani kara büyü gücünü yöneltildiği kişinin kendi içindeki kötülükten alır.
Ama Einstein’ın sözünü unutmayalım; “Eğer düşüncelerimizi görebilseydik, onların beynimizin önünden çıkıp, arkadan yine bize döndüğünü de görecektik.”
Kara büyü, yapana da, yaptırana da geri döner. İyilik eden iyilik, kötülük eden kötülük bulur. Kaybettiklerimiz de, kazandıklarımız da geçicidir. Kalıcı olan tek şey, içimizde açığa çıkmayı sabırla bekleyen sevgidir. O anda kaybetmekten büyük üzüntü çektiğimiz şey ya da kişi için, bir süre sonra üzüntülerimize hiç de değmediğini düşündüğümüz, hatta iyi ki de öyle olmuş dediğimiz sıkça olmuyor mu? Korku, büyünün dostu, sevgi ise kalkanımız. Büyüyle uğraşmak, bize mutluluk ve huzur yolunda en büyük engel.