Nil Gün’ün Temmuz 2017 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanan “Annem ve Ben Bir’iz” yazısını okumak için tıklayınız.
Nil Gün’ün bu yazısı Ağustos 2017 Bebeğim ve Biz dergisinde yayınlanmıştır.
Modern çağlarda yaşıyor olsak da yeni doğan yavrunun ihtiyaçları mağara dönemi insanı yavrusunun ihtiyaçları ile aynı. Doğa bebeklerin anneleriyle birlikte olmalarını öngörüyor, özellikle beyinlerinin en hızlı geliştiği bebeklik dönemlerinde.
Yeni doğan bebeğin doğar doğmaz, daha göbek bağı kesilmeden annenin koynuna verilmesinin önemi çok büyük. Anne koynu yavrunun “doğal ortamı”dır. Oysa gelişmiş dediğimiz ülkelerde, doğumdan hemen sonra bebeğin yıkanması, tartılması gibi hiç de acil olmayan işlemler için anneden ayrılması yaygın bir uygulamadır. Bu işlemler sırasında bebeğin canhıraş ağlaması da bebeğin “normal” davranışı olarak kabul edilir. Yaygın uygulama olduğu için “normal” görünen bu tepki, hiç de “sağlıklı” değildir.
Memeli tüm canlıların yavruları için anneden ayrılmak yaşamın tehdit altında olması olarak algılanır.
Geçen ayki yazımda bebeğin doğar doğmaz değişik nedenlerle anneden ayrılmasının bebek tarafından “protesto” ve “umutsuzluk” olmak üzere iki aşamalı tepkiyle karşılandığını ve bu aşamaların hem içgüdüsel hem fizyolojik nedenlerini ele almıştım. Elbette bu nedenlerin bir de fizyolojik ve psikolojik sonuçları olacaktır.
Bebeğin verdiği tepkileri özetlemek gerekirse, protesto aşamasında bebek en yüksek desibelde, kendini paralarcasına ağlar ve hiç durmadan hareket eder. Eğer ayrılık uzun bir süre devam ediyor ve anne geri gelmiyorsa, yavrular ikinci aşamaya geçer: umutsuzluk. Bebeğin ağlamaları sona erer, kıpırdamaları durur ve bebek hareketsiz hale gelir.
Protesto ile sonuçlanan kısa dönemli ayrılıklar, gelişen beyin için çok zararlı olmayabilir ama tekrar eden, süresi uzayan ve “umutsuzluk” ile son bulan ayrılıkların hayat boyu süren etkileri çok araştırılmış ve kanıtlanmıştır.
Homosapiens denilen insan, bir primat türüdür. İnsan üzerinde yasal olarak deney yapılamayacağı için diğer primatlar üzerinde yapılan kapsamlı va uzun süreli bir araştırmada maymun bebeklerin “protesto” ve “umutsuzluk” tepkilerinin fiziksel ve psikolojik sonuçları incelenmiştir. Anne- yavru ayrılığının kalp atışları, beden ısısı, uyku düzenleri, kortizol salgısı ve bağışıklık sistemi üzerindeki olumsuz etkileri tespit edilmiş, primat yavrularının, türlerine göre 6-18 ay boyunca anneden ayrılmaması gerektiği sonucuna varılmıştır. Anneden ayrılan yavrular birkaç gün içinde depresyona girmişler ve içe kapanmışlardır. Bağışıklık sistemleri zayıfladığı için daha sık hastalanmışlardır. Ergenlik döneminde ise patolojik boyutta şiddet gösterdikleri için araştırmadan zorunlu olarak çıkarılmışlardır. Peki, bu deneylerden insanın ergenlik dönemi gelişimi ile ilgili bir ders çıkarmamız gerekmez mi?
Değişik hayvan türleri üzerinde yapılan yüzlerce araştırmada, anne- bebek ayrılmasının olumsuz etkileri değişik organlar üzerinde de görülmüş ve bu organlarla ilgili hastalıklar ve gelişim bozuklukları kalıcı hale gelerek yavruların yetişkinlik döneminde de devam etmiştir. Ayrıca deneye tabi tutulan bütün canlıların yavruları, yaşıtlarından uzak kalmaya devam etmiş, hem ergenlik ve hem yetişkinlik döneminde asosyal ve agresif davranışlar sergilemiştir.
Yenidoğan Ünitelerinde çalışan sağlık uzmanlarının, değişik hayvan çalışmalarından elde edilen bu sonuçların, insan bebeklerinde de benzer sonuçlar yarattığını ve yaratacağını görmeleri çok çok çok önemlidir. Yavruların sevme yetisini kazanmalarının tohumları bu dönemde atılıyor. Yani daha doğuştan itibaren bebeklerde ya sevgi potansiyelini besliyoruz ya şiddet potansiyelini.
California’da azılı suçluların bulunduğu bir hapishanede, mahkûmlara gösterilen filmlerin 25. karesine “Annem ve ben biriz” yazısı konuyor. Göz saniyede 24 kareyi bilinçli olarak algılar. 25. kare ise sadece subliminal olarak bilinçaltı tarafından algılanabilir. Bu filmleri izleyen suçlulardaki şiddet eğilimi, hapishane kavgaları önemli ölçüde azalıyor. Sadece bu duygunun mesajı yıllar sonra bile böylesine etki yaratabiliyorsa… Düşünün siz gerisini!
Bebeklerin ve küçük çocukların duygusal ihtiyaçlarının toplum tarafından daha iyi anlaşılması, ergenlik ve yetişkinlik döneminde bedelini toplumun da ödediği birçok insan sorununu da azaltacaktır. Özellikle, bebeklerin anneden ayrılmalarının yani bağlanma ihtiyaçlarının karşılanmasının önemi ve etkisi çok büyük ve EĞİTİM ŞART!
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün