Nil Gün’ün doğum gününden hemen sonra vefat eden babasının ardından yazdığı duygu dolu, öğretici satırlar.
1 Aralık doğum günümdü. Arka arkaya yapılan sürprizler ve muhteşem bir şekilde kutlanan gecenin ardından sabaha karşı iki civarında eve döndük. İçim mutluluk ve şükranla dolu, huzurlu bir uykunun kolları arasına bırakıverdim kendimi.
Ve sabaha karşı 05.30 gibi telefon acı acı çalmaya başladı. Uygunsuz saatlerde gelen telefonlardan herkes garip bir rahatsızlık ve endişe duyar. Genellikle kötü şeylerin habercileridir onlar.
Sevgilim Saim cevap verdi telefona beni uyandırmaya kıyamadığı için. Arayan kardeşimdi. Babamın öldüğünü haber veriyordu.
Babam ölmüş müydü? Hayııııııır!
Sapasağlamdı. Hiçbir hastalığı yoktu. Daha birkaç gün önce telefonda konuşmuştum. Yılbaşında buluşma programı yapmıştık.
Hastalık değil, kalp krizi değil, oturduğu yerde kalbi duruvermişti işte. Hiçbir işaret vermeden hiçbir acı hissettirmeden…bir anda! Bir varmış bir yokmuş…
Bulabildiğim ilk uçağa atlayıp İzmir’e gittim. Babamı son yolculuğuna uğurlamak için.
Hayat işte! Birkaç saat önce mutluluktan uçarken şimdi acıların en büyüklerinden birini yaşıyordum.
Hayatı olduğu gibi kabul ederek ve her duygunun hakkını vererek yaşadım son bir haftayı.
Ölümle ya da ayrılıkla gelen her kaybın beş aşaması vardır iyileşmeye giden yolda. Bu basamakları kimimiz hızla geçeriz, kimimiz bazı basamaklarda günlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllarca takılıp kalırız. Bu beş basamak ölümcül hastalıklarla boğuşanlar için de geçerlidir.
1. Basamak: İnkar
Hayır. Olamaz. Bu doğru değil. Bir yanlışlık olmalı. Şok. Donup kalma. Kabul etmemek.
Hayır, bu teşhis doğru değil. Ben hasta değilim.
2. Basamak: Kızgınlık
Beni nasıl terk edersin? Niye bizi bıraktın gittin? Hani seninle şunları şunları yaşayacaktık? Ya da kişinin bizimle yaşadığı olumsuz anıları düşünürüz. Kendimizi biraz olsun teselli edebilmek, güya üzüntümüzü azaltabilmek için.
Niye ben? Niye benim başıma geldi? Haksızlık bu.
3. Basamak: Pazarlık ya da ‘’Keşke’’ler dönemi
Eğer kaybımız henüz tamamlanmamışsa yani sevdiğimiz henüz ölmemiş ama ölüme yakınsa ya da sevdiğimizden ayrılık sürecinin başındaysak pazarlık ve keşkeler dönemi başlar.
“Tanrım, bir iyileşsin adağımı yerine getireceğim.”
“Tanrım, ona yardım edersen ben de bir daha şöyle davranmayacağım, şunları şunları yapacağım.”
“Bir iyileşeyim, sigarayı bırakacağım söz.. Egzersize de başlayacağım.”
“Keşke şunu ertelemeden yapsaydım”
Kayıp ölüm veya kesin ayrılık gibi geri dönülemez noktadaysa bu kez sadece keşkeler vardır.
“Keşke onu ziyarete gitseydim.” “Keşke onu üzmeseydim” “Keşke ona sevdiğimi söyleseydim”, “Keşke ona daha iyi davransaydım” “Keşke…. Keşke…. Keşke…Keşke….”
4. Basamak: Depresyon
Durumun değişmezliği idrak edildiğinde ayrılığın her türlüsünün acısı yüreğine gülle gibi oturur insanın. Hayatın tadı tuzu kalmamıştır artık. Kendine acıma ya da yalnızlık veya terk edilmişlik duygusunun en yoğun hissedildiği dönemdir aynı zamanda.
Bu dönem bilincimizin gelişkinliği ve ‘’keşke’’lerimizin azlığı ya da çokluğu oranında kısa ya da uzun sürer.
Bazen birkaç günlük içine kapanma dönemi ile sınırlı kalır. Kimi insanda bazen yıllarca devam edebilen en uzun süreli basamak budur.
Uzun süren depresyon, kayıptan önce de mutsuz olan insanların bir nevi hayattan saklanarak kendi yaşamlarının sorumluluğundan kaçma sığınağıdır ve sağlıklı değildir.
5. Basamak: Kabullenme
Hayat geriye gitmez. Olanı kabullenme sürecinin duygusu hüzündür. Hüzün geçmişin tamamlanması duygusudur. Eskiye elveda ile birlikte yeniye hazırlanma sürecidir.
Hayat devam etmektedir. Sahip olduklarımızın değerini bilmek ve şükran duymak zamanıdır.
Kaybımız içimizi burksa da hançer yüreğimizden çıkmış, yaralarımız oldukça iyileşmiştir artık. Deneyimlerimiz bizi biraz daha zenginleştirmiştir.
Hüzün döneminden sonra hayata yeniden umutla bakmaya başlarız. Yeni projeler, yeni hayaller, yaşama sevinci bizi motive eder.
Hayat devam etmektedir.
Benim, babamla keşkelerim yoktu. Onunla her konuştuğumda her görüştüğümde “Seni seviyorum babacığım,” derdim.
Onunla hesaplaşmamı yirmili yaşlarda Amerika’da katıldığım bir workshopta yoğun duygularla yaşadığım anne baba egzersizi ile tamamlamıştım.
Hatta, eğitimden çıkar çıkmaz hem anneme hem babama ayrı ayrı on dörder sayfalık bir mektup göndermiştim. İçimde söylenmedik hiçbir şey bırakmadan söylemek istediğim her şeyi söylemiştim. Kızgınlığımı da sevgimi de.
Her çocuk, (yaşı 15 de olsa 65 de olsa) anne babasıyla sevgi-nefret ilişkisi yaşar.
Bunu eğitimlerimizde istisnasız her katılımcıda görüyoruz. Onları affetmek istediğimiz, onlardan af dilemek istediğimiz çok birikimlerimiz oluyor. Yaşımız kaç olursa olsun, anne babamız yaşıyor da olsa ölmüş de olsa, ruhsal sağlığımız için anne ve babamızla ilişkimizin affetme/ affedilme süreci çok ama çok önemli ve gerekli.
Eğer bu gerçekleşmemişse onlarla ilişkilerimizin benzerini bu kez eşlerimizle, sevgililerimizle, patronlarımızla hatta arkadaşlarımızla tekrar ederiz.
Babamla ilişkimizde, bana saygı ve sevgi duyduğunu daima hissederdim. Subay olmasına rağmen benim üzerimde otorite kurma çabasından yıllar önce vazgeçmişti. Çünkü böyle bir ilişkiye onay vermemiştim. Benimle sağlıklı ilişki kurmasının yolunun bana katılmasa da seçimlerime saygı göstermekle mümkün olacağını ona öğretmiştim. Baba olma konumunun kişiliğimi ezmesine asla izin vermedim. O da mesajımı netlikle aldı ve bu tutum ilişkimizin kalitesini arttırdı.
Başkalarının bize nasıl davranacağını onlara biz öğretiriz. Anneme de babama da genç yaşımdan beri bağımlı değil, bağlı oldum. Gerçek saygı ve sevgi ancak eşit ilişki içinde mümkündür, hiyerarşik ilişki içinde değil.
Babamla ilgili keşkelerim olmadığı için bir hafta içinde beşinci basamağa geldim bile. Hayata şükran duyuyorum. O benim babam olduğu için şükran duyuyorum. Bana dürüstlüğü sözle değil, davranışlarıyla örnek olarak öğrettiği için şükran duyuyorum.
Sevdiklerimin değerini bir haftadan beri bir başka şekilde hissediyorum yüreğimde.
Bugün evde sevgilimin çamaşırlarını asarken, o hayatta, sağlıklı ve yanımda olduğu için şükran duydum. Babamın çekmecesindeki çamaşırlarına bakarken içim çok kötü olmuştu. Saimciğim çamaşırlarını yıkadıktan sonra asma işini unutarak evden gittiğinde çok kızardım düne kadar.. Ama bugün…..çamaşırlarını astım mutlulukla. Canım kadar sevdiğim, sıcacık bedeniyle capcanlı yanımda olduğu, hayatımda olduğu için…. Şükran duydum. Öptüm ıslak çamaşırlarını…
.
Yarın Bütünsel Kinesiyoloji (Pi Ki) eğitimimiz var. Katılımcı arkadaşların hayatlarını zenginleştirecek bilgilere sahip olduğum ve onlarla paylaşabildiğim için şükran duyuyorum. Yarın çok güzel bir eğitim olacak…
Kaybetme duygumuzun yoğunluğu, kaybettiğimiz kişiye hayattayken duyduğumuz sevginin yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Acımızı teselli eden de onunla ilgili güzel anılarımızın çokluğudur.
Babamla hesaplaşmamı genç yaşta yaptığım için onunla güzel anılarımız çoktu. Sevgimiz ikimiz tarafından da dile getiriliyordu. İşte bu nedenle şimdi onu anarken kahkaha da atıyoruz, gözyaşları da akıtıyoruz. Hüzünlü bir huzur duygusu var içimde.
Cenaze töreni, babamın bir başka boyutunu tanımama vesile oldu. Çok kalabalıktı. Meğer ne çok insana yardımı dokunmuş. Hiç tanışmadığım arkadaşlarını tanıdım orada. Onların babamla ilgili hikayelerini dinledim. Güldük ve ağladık. Hele hele yaşlı bir adamın suratında üç yaşındaki çocuğun masum ifadesiyle, “Çocukluk arkadaşımı kaybettim,” diye hıçkıra hıçkıra ağlamasını yaşadığım sürece hatırlayacağım. Kefenini açıp yüzündeki gülümsemeyi görüp onu öptüğüm anı da.
Baş sağlığı dilemek için arayan ve mail gönderen tüm arkadaşlara teşekkür ederim. Doğum günü tebrikleri için teşekkür etmeye fırsat bulamadığım arkadaşlardan beni affetmelerini rica ediyorum…
Çoğu insan telefonda ne söyleyeceğini bilemiyordu. Zordur başsağlığı telefonu etmek. Ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Söylenmeyecek tek kelime “Üzülme” dir. Üzüleceğiz tabii, yasımızı tutacağız tabii…
Ama en güzeli “Babanla ilgili güzel bir anını, komik bir anını paylaş,” diyenler oldu. İşte bu harikaydı. Gülerek paylaştım. Ağlamak da gülmek de iyileştiricidir. İkisi de olmalı yas sürecinde.
Hepinize sağlıklı, üretken, kendinize ve başkalarına yararlı uzun bir yaşam, gecinden, sıralı ve tıpkı babamınki gibi son ana kadar sağlıklı olarak, çekmeden çektirmeden kolay bir ölüm diliyorum.
Yaşam ne kadar uzun olursa olsun çok kısa. Her anın değerini bilerek yaşayın ve yaşatın. Sevdiklerinize iyi davranın. Çünkü hangisini son kez gördüğünüzü asla bilemezsiniz.
Babamla vedalaşmak için bu satırları yazarken sevgili Berna Esin’den bir mail aldım. Koparttı bu mail beni. Berna’nın izniyle paylaşmak istiyorum sizinle:
“Canim Nil’cim,
Ben annemi ya da babamı “fiziksel” olarak kaybetmedim.
Diger yandan, beraber büyüdüğüm kuzenimi yıllar önce kaybettim.
İsmi Koray’dı, benden 11 ay küçüktü.
İntihar etti.
Benim için çok değerliydi ama yasamımdan böyle göçüp gidene kadar gerçekten ne kadar değerli olduğunu anlayamamıştım.
Pek çok “keske” lerle başbaşa kaldım o gittikten sonra.
Sonra, yaşamında yine pek çok “keşke”leri olan İrfan’la biraraya geldik.
Ve sonra sen girdin yaşamımıza…
Bize bütün “keşke”lerimizi toparlattın ve onları bugünümüzü, geleceğimizi ışıklandırmak için kullanmayı öğrettin.
Senin sayende biz “aile” olabildik.
Senin sayende coçuklarımızla “gerçek” ilişki kurabildik.
Senin sayende kendimiz adına “keşke”lerimizi gerçekleştirebildik.
Acını hafifletemez biliyorum.
Yine de söylemek istiyorum.
Sen o kadar o kadar cok insanın yaşamına ışık sundun ki,
Baban bunu gayet iyi biliyordu,
Seni çok çok seviyordu,
Bu nedenle kızının doğum gününü doyasıya yaşamasını bekledi.
Ve her doğum gününde kızının parlak ışığıyla bir olabilmek icin en uygun zamanı seçti…
Sana sıkı sıkı sarılıyoruz ve seni çok seviyoruz.”
Teşekkür ederim Berna! Doğum günüme babamla ilgili böylesine harika bir “çapa” * yaptığın için. Sayende yaşadığım sürece doğum günlerim artık babamın acısını yüreğimde barındırmayacak. Dünyaya gelmeme vesile olduğu için babama minnettarım.
Teşekkür ederim babacığım! Bin bir sürprizle dolu doğum günümü doyasıya yaşamamı beklediğin için. Gerçi sen en büyük sürprizi yapan oldun. Ama yine de eve dönmemi ve birkaç saat huzurla uyumamı bekledin ”acı” sürprizini yapmak için.
Sana şükran duyuyorum ve seni çoooook seviyorum. Yine dünyaya gelsem seni baba olarak seçerdim. Torunların da seni çok seviyor. Babalarının yokluğunda onlara sadece dedelik değil babalık da yaptın. Kızın Nil
* Çapa: Bir NLP tekniğidir. (Editörün notu)
NOT: Yorumlarınızı lütfen küçük harflerle yazınız.