Bugün babasız geçirdiğim ilk Babalar Günü.
Seni 2 Aralık 2007’de seksen yaşında iken kaybettim. Doğum günümden bir gün sonra. Hatta doğum günü partim sona erdikten birkaç saat sonra.
Sen öldüğün için üzülmüyorum. Ben bu yaşıma gelene kadar sağlıklı yaşadığın, çekmeden ve çektirmeden ölmeyi seçtiğin için şükrediyorum.
Senin bana kattıkların için şükrediyorum.
Senin bana karşı yaptığın hatalar için kızmıyorum. O hataları kendi çocuklarıma yapmamayı öğrendiğim için şükrediyorum.
Benim sana karşı gösterdiğim duyarsızlıklar ve hatalar için kendimi affediyorum.
Ben üniversitedeydim. Kaldığım yurtta bir misafirim olduğuna dair ismim anons edilmişti. Aşağı indiğimde altı ay kaldığın İngiltere’den o gün dönmüş, ayağının tozuyla lobide beni bekliyordun. Sevinçten havalara uçmuştum. Babam İzmir’de yaşayan annemden, kardeşimden önce ilk olarak Ankara’ya beni görmeye gelmişti. (Yuppiiiiii.)
Amerika’dan Türkiye’ye yeni dönmüştüm. Annem tatilde, sen İzmir’deydin. Ben de İzmir’e iki hafta kalmak için gelmiştim. Evde sen ve ben vardık. Akşam ne yemek istediğimi sordun. Menemen demiştim. Saat sekiz gibi evde olacağımı söylemiştim. Ve o akşam arkadaşlarımla takıldığım için eve gece onda geldim. Sofra, çoban salata, kızarmış ekmek ve kazandibi eşliğinde hazırlanmıştı. Menemen soğumuştu ve sen beni bekliyordun. Bana sadece, “Kızım senin için menemen yaptım” dedin.
O akşamki utancımı hala hatırlıyorum.
Benim ne işle iştigal ettiğimi hiç anlamadın. Hep benim bir bankada falan çalışmamı ve geleceğimi garantilememi arzu etmiştin. Emeklilik ve sosyal sigorta var ya…. (Üfffffff. Hiç bana göre değil. Geleceğin asla garantisi olamaz.)
Üniversite sınavlarına senden habersiz girdim… ve istediğim bölümü kazandım.
Üniversiteyi senin onayınla ya da desteğinle okumadım. Kendi paramı kendim kazandım. Kendimi okuttum.
Hayatımın kaderini kendi ellerime almaya kararlıydım. Senin onayın olmasa da olurdu. Ben kendimi onaylıyordum.
Senden yıllar boyu sıkça duyduğum söz, “Ne zaman bir baltaya sap olacaksın?” idi. Kitaplar da yazsam, eğitimler de yapsam bir türlü bir baltaya sap olamıyordum senin gözünde.
1990’lı yıllardan biriydi. İzmir Kitap fuarında bir konferansım vardı. Hayatında ilk ve son kez benim bir konferansıma katıldın. Salonu dolduran insanları gördüğünde, “Bir tek seni deli sanıyordum. Meğer delilerin sayısı çokmuş. Demek ki bir baltaya sap olmuşsun” dedin bana gülerek ilk kez. Gözlerinde iftihar kıvılcımları vardı. (Nihayet!)
Bir yaş günümde sevgilim Saim benim için özel bir kitap bastırdı. Orada tüm beni sevenlerin yazıları yer alıyordu. Kitap tam anlamıyla sürpriz bir biçimde bana Amerika’da iken kutladığım doğum günümde verildi. Ve o kitapta tüm sevdiklerimin yazısı vardı… senin yoktu baba… Yazı yazmak için zahmet etmemiştin. Önemsememiştin Saim’in kitabın doğum gününe yetişmesi için yaptığı acil çağrısını.
Sana kırılmıştım, bana iki satır yazacak kadar değer vermediğin için. Ve bunu sana da söylemiştim.
Ölümden korkuyordun ve doğal olarak yaşamın değerini de bilmiyordun.
Ölüm korkusu seni yaşamın zenginliklerinden de mahrum etmişti.
Ne çok kez satır aralarında “Ölümden korkmak yaşamdan korkmaktır” demiştim sana.
Ve ne çabuk, öleceğinin farkında bile olmadan öldün, hiç beklenmedik bir anda sapasağlam.
Bir gün sabah sapasağlam vardın. Neşeli, yarın var olacağına emin. Ertesi gün sabaha karşı yok oldun.
Birbirimize hiç benzemezdik baba. Sen ne kadar risk almaktan korktuysan ben de o kadar risk almayı sevdim.
İyi bir baba mıydın? Kesinlikle evet!
Kendi potansiyelini gerçekleştirdin mi? Kesinlikle hayır!
Yaşamın ve ölümün kutlu olsun baba.
Kızın
Nil