Hint felsefesi; -bir dost, bir post- şiarı ile dost edimmeye çalışırken, -dost başa, düşman ayağa bakar-, ararsan dost ara, düşman anan da doğurur- darb-ı misallerini unuturuz.
En büyük yatırımın insana yapılan olduğunu biliriz de, Hz. Mevlana’nın “Arkadaşı çok olanın dostu olmaz,” veciz sözünü bilmeyiz.
Atı alan Üsküdar’ı geçtiğinde, tren Kurtalan’a ulaştığında ve dahi köprülerin altından çok sular aktığında bir de bakarız ki; şanlı günümüzde dost, dost diye sarıldığımız nicelerini gamlı günümüzde etrafımızda bulamayız.
Artık devir değişmiş, eski çamlar bardak olmuş; insanların güvenini kaybetmektense, parasını, servetini kaybetme duygusu yerini daha ulvi duygular olan; para, pul ve servet kaybetmektense eşini, dostunu ve sevdiklerini tarumar etme hırsına bırakmıştır.
Bu arada ekonomik kriz dostlukları teğet geçmemiş, fakir dostlar unutulur olmuştur. Eski dost düşman olmasa da, dostlar acı söylemleri ve attıkları kazıklar ile anılmaya başlanmıştır.
Dost diye bildiğimiz bazıları oportinizme tutulmuş tipik birer orta yolcu, bazıları kah Allah’çı, kah kulcu olup çıkmışlar, haleflerin ise dişlerinin arasında birşeylerin tadı kalmıştır. Yine de kirli sakallı görüntüleri ile “çakma” olarak anılmaktan kurtulamamışlardır.
Varsın yiğit, Mevla’nın gülmek için verdiği bir çift gözü ağlamakta kullanmaktan bizar olsun, varsın muhtaç olsun kuru soğana. Bir hurma, bir hırka yeter onurlu insanlara.
Artık, arkadaşlar ya da dostların kim olduğu sorularak insan tanınmaya çalışan da kalmadığına göre Allah’ı dost edinmenin zamanı geldi demektir.
Her sakallının dede, her yüze gülenin dost olmadığı, sadık yarimizin kara toprak, almadan misli, misli verenin toprak ana olduğunu anlamamız için başımıza birşeylerin düşmesine gerek kalmamıştır. Tabiki bad el harab-ül Basra.