Standart Model’e göre (gözlemlenen maddeyi oluşturan üç temel kuvveti -bu da bilinmez mi: elektromanyetik kuvvet, zayıf nükleer kuvvet, güçlü nükleer kuvvet- açıklayan kuram. Kendisine kısaca SM denmektedir ki, bu harflere başka bir yerden aşina olanlar konumuz dışındadır. Zincir şıngırtıları ve kırbaç gıcırtıları eşliğinde kapatalım artık şu parantezi.) Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın (LHC) mikro kara delik oluşturma olasılığı yok; ne de yeryüzünde hayatı tehdit edecek gizemli cisimler ortaya çıkacak. Olsa-çıksa bile, LHC o kadar tin tin tini mini hanım kara delikler üretecek ki, bunlar anında çöküp yok olacak.
Demek ki neymiş? Bilim tarafından öldürülmenin bu yoluna kafayı takmamak; boşuna orada burada protesto gösterileri yapıp el âleme rezil olmamak lazımmış.
Ronald Mallett’nin Zaman Makinesi
Ronald Mallett, halihazırda ve ciddi ciddi zaman makinesi üzerinde çalışan dünyadaki tek bilim insanı. Yes! (İngilizce “evet” demek. Üç temel kuvveti bilmiyordunuz ama). Basbayağı insan yapımı (moleküler-psikoloji düzeyinde konuşursak, nereye gideceğini bilen bir sperm ve kapıyı kime açacağından emin bir yumurta) bir çılgın bilimci! Babasının ani ölümünden sonra Ronald zaman makinesini keşfetmeyi aklına koyar. Böylece zamanda geri dönüp babasını kurtarabilecektir.
İçerdiği enerjiden dolayı ışığın da uzay-zaman döngüsünü bükebileceğine inanan Mallett, çok güçlü bir lazer halkası oluşturulup bu ışık girdabının içine nesneler -ya da belki günün birinde bir insan- konulduğunda, makinenin içindeki görüntüyü zaman içinde geriye veya ileriye doğru izlemenin mümkün olabileceğini savunur.
Sayın profesör! Hepimiz biliyoruz ki eninde sonunda o zaman makinesini keşfedeceksiniz. Büyükanne Paradoksu’na da tekmeyi yapıştıracaksınız. (Daha şoven ruhlular Büyükbaba Paradoksu olarak araştırabilirler konuyu) Ve gerçekliğin doğası paramparça olacak. Aslan profesör!
Evet, bunu da icat ettiler. İnsan kanıyla çalışan pil. Fikrin temeli sibernetik güç kaynağına dayanıyor; kalp pilinizi ya da işleyen ne varsa onu çalıştıracak. Felaket tellallığı olasılığına rağmen bir an düşünelim: Bu gezegende en kalabalık sorunumuz ne? İnsanlar. Peki, en az neyimiz var? Enerji. İnsan kanıyla çalışan pil ikisini de halleder. Geçmiş olsun.
Birkaç bilimci, yapay olarak oluşturulmuş küçük kara delikleri uzak gelecekte güç kaynağı olarak kullanma fikrini ortaya attılar. Ana fikir, enerji kaynağı olarak kullanılabilecek bir mikro kara delik oluşturmak için lazer kullanmak. Bu küçük kara deliklerinden birini oluşturmak için kara delik mucitlerimiz güneş yüzeyinden bir milyon kilometre mesafede yörüngeye 370 kilometrekarelik bir güneş paneli yerleştirmekten söz ediyorlar. Olabilir tabii ve fakat tek sorun bu yaratıkların, yaşam döngülerinin sonunda dramatik biçimde patlamaları. Bir patladılar mı da kimi emecekleri belli olmaz.
Ah, şimdi siz buna gülüyorsunuz öyle mi? Gerçek dünyanın, bilgisayarlardan gelen gerçek zamanlı sanal imgelerle zenginleştirilmesi (Bkz. iPhone 3GS uygulamaları) bizi nasıl öldürecek, öyle mi? Gülün bakalım. Şimdilik haklı olabilirsiniz. Ama makineler dünyayı ele geçirince ben size güleceğim (kısa süreliğine de olsa). İki buçuk numara miyop-astigmat gözlükleriniz size, tam karşındaki uçurumun üzerinde bir köprü var, deyince, GPS de dosdoğru gitmenizi söyleyince… Ne oldu, eskisi kadar komik değil mi artık?
Metal Salgılayan Bakteri
Manganez ve demir gibi metaller özellikle de nadir bulunan kobalt, bakır, çinko ve nikel gibi metaller açık deniz nodülleri halinde büyük miktarlarda deniz tabanına saçılmış olarak bulunuyor. Bu materyallerin deniz suyunda çökelme sürecine biyomineralizasyon deniyor ve bakteri türü birtakım mikroorganizmalar bu sürece katkıda bulunuyor. İşte, Almanya’daki Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde, Fizyolojik Kimya ve Patobiyokimya Enstitüsü bilimcileri nadir bulunan metalleri üretecek bakteriyi geliştirmeyi deniyorlar.
Konuyu, “uluslararası muhtemel ihtilaf kaynağı” olarak nitelendiren Profesör Werner Müller “Açık deniz nodüllerinin nasıl oluştuğunu tam manasıyla anladığımızda, çok da uzak olmayan bir gelecekte, bizim için önemli materyalleri ‘yetiştiren’ mikroorganizmalar üretebileceğiz” diyor.
Ne harika değil mi! Acaba olay ne zaman kontrolden çıkar? O mikroorganizmalar bütün doğal oluşumlardaki metalleri toplamaya başlayıp sonunda gezegeni ele geçirince ne olur? Bu arada bizim kanımızda da demir var, hatırladınız mı?
RepRap adını duymuşsunuzdur. Açık kaynaklı üç boyutlu yazıcı prototipi. Normal yazıcıdan farkı, kâğıt kullanarak doküman basmak yerine taslaklardan yola çıkarak üç boyutlu objeler üretmesi. RepRap Araştırma Kuruluşu’nun müdürü Zack Smith, amaçlarının, işlemci ve devre kartları üretebilen bir robot tasarlayıp insanların kendi bilgisayarlarını üretmelerini sağlamak olduğunu söylüyor. Mürekkep kullanan normal bir yazıcıdan farklı olarak RepRap plastiği ısıtıp sıkıştırarak çizgi haline getiriyor. Bu çizgiler katılaşınca kullanılabilir formlar haline geliyor. Şu ana kadar robotlar kapı kolu, terlik, askı gibi objelerin yanında, kendi parçalarının bir bölümünün kopyalarını da üretmeyi başardılar. Pardon! Kendini kopyalayan makine mi dediniz? Tabii, tabii, bundan kötü bir şey çıkması mümkün değil, doğru!
Yapay Zekâ/Grup-görüşlü Robotlar
Mevcut robotlar yeterince korkutucu değilmiş gibi. Bize sürekli robotların başımıza dert olacak kadar akıllı olmadıkları anlatılıyor. Tabii şu İsviçreli böcek uzmanı hariç; hani, gruplar halinde yaşayıp dışarıdan gelenleri kandırarak arı kovanı zihni geliştiren robotlar yaratan adam. Bunlara iki dakikalık hayat döngüsü veriyorsunuz ve çabucak evrimleşip numara yapmayı, iletişim kurmayı öğreniveriyorlar. Yine bildiniz! Robotlar zekâ geliştiriyor! Korkacak bir şey yok canım, ne olacak yani dünyayı mı ele geçirecekler! Ha ha ha!
Kendilerini kopyalıyorlar, öğreniyorlar şimdi de yiyorlar, öyle mi? Daha neler! Amerika’nın fütüristik silah imalatçısı DARPA, bitki ve hayvanları kendiliğinden hasat ederek yakıta dönüştüren bir robot yapıyor. Otonom Enerjili Taktik Robot (EATR) her türlü biyolojik maddeyi yiyor.
Mucitleri yeminler ediyorlar; katiyen insan, hayvan yemez diye. Benzin, mazot, propan ve güneş enerjisi gibi alternatif yakıtlarla, çöpten toplayacağı elma koçanı, muz kabuğu gibi atıklarla beslenecekmiş. Külahımız şurada duruyor. Buyurun anlatın. Ama hepimiz biliyoruz ki kaçınılmaz son, robot isyanı kapımızda. Kapı çalınacak. Yemeğe misafir gelmiş olacak. Ve bu sefer misafir kesinlikle bulduğunu yiyecek.
Tekillik aslında oldukça basit bir kavram. Bilgisayarlar geometrik ve logaritmik olarak artan bir oranda gittikçe daha hızlı ve daha akıllı oluyorlar (ki bu durumda hepimiz kardeşiz ve onlar insan). Aslına bakılacak olursa öyle güçlenecekler ki bizim havsalamızın alabileceği her şeyin ötesine geçecekler, biz de zihinlerimizi bilgisayarlara koyacağız.
Tüm evrene hükmedecek tek bir bilincin içine gireceğiz. Yumuşak ve etli kabuklarımızdan kurtulup sonsuza dek siber uzayda yaşamak. Büyük fırsat! Ve son insan da bilinç transferini tamamlayıp ışıklar söndüğünde, dijital hayatımız başlayacak. The End!
Bizi sürekli neyin öldürmeye çalıştığını biliyorsunuz değil mi? Robotlar. Yeryüzünü ellerinden aldığımız için bize hâlâ kimlerin diş bilediğini de biliyorsunuz. Hayvanlar. Bilin bakalım iyi fikir neye denir? Bu ikisini birleştirmeye! Evvet! Aynen öyle! Robot hayvanlar üretiyoruz; bir gün isyan edip topumuzu metal toynaklarının altına alsınlar diye.
İnsanlık halihazırda gayet başarılı girişimlerde bulundu; farelere ve böceklere hareketlerini kontrol edebilmemizi sağlayan çipler taktık. Daha büyük hayvanların beyinlerini kısmen uyarabiliyoruz. Beyinleriyle bilgisayar girdilerini ve robotik organları kontrol edebilen şempanzelerimiz var. Üstüne bastınız, robomaymunun doğumuna kilitlenmiş durumdayız. Tek şansımız, robot işlerini nasıl yapacağımızı iyice öğrenmek.
Genetik Mühendisliğinin Ürünü Süper Yaratıklar
Adaletin bu mu dünya! Robot köpekler karşısında tek şansımız genetik üretim süper hayvanlar yaratmak, öyle mi? Süper güçlü şempanzeler, konuşan arılar, beyin implantı takılmış fareler… Sonunda gelinen nokta, artık bakımımıza ihtiyaç duymayan ev canavarları. Robotlarda başımıza gelenin aynısı. Ne denir ki! Margaret Atwood haklıydı. Genetik mühendislik ürünü çılgın hayvanları memeliler gibi besleyip büyütürseniz gözünüz ve diğer uzvunuz işte böyle oyulur. Modern toplumun sureti nasıl değişir görmek istiyorsanız metal yiyen silahlı tavşanları bekleyin.
Güney Dakota’da, yerin bir buçuk kilometre altında kurulan laboratuarda, evrendeki boşluğu kapladığı düşünülen Karanlık Madde olarak bilinen gizem aydınlatılmaya çalışılacak. Mevzunun 2016 yılında kapanması öngörülüyor. 550 milyon dolarlık bir proje. Böylesine komplo teorisi dayanmaz! Galaksinin neredeyse tamamını oluşturan süper muazzam bir madde ve hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Hadi yerin metrelerce altına girip şunu iyice bir kurcalayalım. Bundan, toplu imha dışında iyi bir sonuç çıkma ihtimali var mı sizce? Deneyin resmi sonucu: Hepimiz ölüceeeez!
BrainZ, BBC, Wikipedia, xcitestudios.com ve chip.com.tr’den patilenip tırmalanmıştır. Yahoyt distopya birimi de ürpererek bildirmiştir.