Psychology Today
Her şeye sahip olduğu halde bir insan neden hayatını paramparça eder.
“Şunu aklınızdan çıkarmayın, bir insanın davranışı ne kadar tuhaf, akıl dışı, kendini sabote eden ve kendini yok eden nitelikte olursa olsun karışmış zihninin bir yerlerinde o davranış kişinin kendisini korumasına hizmet ediyordur.”
Psikoloji eğitimim sırasında bana söylenen bu sözleri hiçbir zaman unutmadım.
İşte Charlie Sheen ile ilgili şu son olayı duyunca yine bu cümleyi düşündüm. Tabii son otuz yılda gördüğüm, tanıdığım ona benzer başka pek çok insanı da düşündüm.
(Bilmeyenlere hatırlatalım: Popüler televizyon dizisi Two and a Half Men‘in ünlü oyuncusu Charlie Sheen yakın zamanda yeni bir skandala imza attı. New York’ta bir otel odasında birlikte olduğu, eski bir porno yıldızına şiddet uyguladığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Olay sırasında ünlü aktörün aşırı derecede alkol ve kokain kullandığı öne sürüldü. Hakkında herhangi bir şikâyet olmadığı için tutuklanmayan Sheen olayın ardından kendi rızasıyla psikiyatri kliniğine götürüldü.)
Bu tür insanları anlamaya yönelik çalışmalarım hâlâ devam ediyor.
Şimdilik anladığım, bir kişi “kendini koruma hizmetinde” tekrar tekrar kendisini yok ediyorsa dışarıdan bakıldığında çılgınca görünen bu davranışa onu sürükleyen üç etkiden en az biri devrede demektir.
Bunlardan ilki kontrol edilme korkusudur. Sıklıkla kaynağı kişinin başkaları tarafından kullanıldığını hissetmesidir; bunu bütünlüklerine bir saldırı, bir işgal olarak algılayabilirler.
Yıllar önce ünlü bir besteciden telefon gelmişti, uyuşturucu kullandığı herkesin malumu olan bu adamın başı sürekli yasalarla derde giriyordu.
Ona neler olup bittiğini sorduğumda şunları söylemişti: “Şanslıydım ki, otuz yıldan uzun bir süredir yaptığım müzikle daima başarıyı yakaladım, böyle bir armağanı çöpe atacak kadar hiç delirmedim. Ama ne zaman iyi bir iş çıkarsam etrafımdaki bir yığın insan –en başta da yüzsüz, ısrarcı annem- omzumu sıvazlayıp ‘Aferin sana oğlum’ diye sırıtıyorlar, sonra da onları benim çabalarımın kaymağını yerken görüyorum. Bu artık midemi bulandırıyor ama dedim ya, yeteneğimi çöpe atamam. Uyuşturucu kullanıp da başım kanunla belaya girince kimse bunun kaymağını yiyemiyor, kimse bundan kendine pay çıkartmak istemiyor. Yani bu ikisi, sadece ve tamamen bana ait oluyor. Bu dünyada herkes sadece kendisine ait bir şeylerin olmasını ister.”
İkinci etki depresyon korkusudur. Bazen bu önceden teşhis edilmemiş manik ya da hipomanik (hiper, enerjik ama psikotik olmayan) epizotlar halinde bir depresyona bağlı olarak gelişir. Sonra aniden çöküş gelir ve bazen de tam bir koyu karanlık depresyona girer kişi.SAYFA-BOLUMU
Romancı William Styron bunu “umutsuzluğun ötesindeki umutsuzluk” diye tarif ediyor depresyonla mücadelesini anlattığı Görünen Karanlık adlı anı kitabında. Ernest Hemingway ya da Sylvia Plath gibi bipolar oldukları düşünülen pek çok kişinin manik yükselişin ardından çivilemesine daldıkları umutsuzluk ve depresyon bataklığında intihara teşebbüs ettikleri ve henüz bunu yapacak kadar enerjileri varken, yani kollarını bile kıpırdatamayacak hale gelmeden az önce kendilerini öldürdükleri söylenir.
Charlie Sheen’in bana hatırlattığı bildiğim vakalarda ise çılgınca davranışlar intihar eğiliminin değil (kimi zaman intihar fikrine doğru kayma görülen durumlar olsa da) “yardım çığlığının” göstergesidir.
Üçüncü etki de delilik korkusudur. Onca yıl zarfında tanıdığım pek çok insanın ne kadar başarılı olmuş olurlarsa olsunlar yıkıma mahkûm olduklarına inandıklarını, böyle hissettiklerini gördüm.
Bazen yeteneklerinin bir çeşit sahtekârlık olduğunu düşündükleri için böyle hissederler. Bazen de bunları hak etmediklerini düşünürler; dünya onlara karşı ne kadar cömert olursa olsun içten içe büyük bir kıskançlık içindedirler ve başarıyı hak eden kimsenin buna layık olmadığını düşünürler.
Bu yüzden de çok başarılı olup da kaçınılmaz çöküşü bekleyeceklerine kendilerine zarar veren davranışlarda bulunarak çarpmanın şiddetini azaltırlar.
Bu vakaların çoğunda terapi ve kimi durumda da terapinin yanı sıra ilaç kullanımı işe yarar. Ama her ikisinin de yetersiz kaldığı durumlarda genellikle eksik olan, bir başkası tarafından derinden sevildiğini hissetme, anlayış ve empatidir.
İntihar fikrini aklında sürekli tutan bir kız tanımıştım. Benim hastamdı ve kendini koruma yolunda kendini mahvedişin en dramatik örneklerinden biriydi. Bu düşünce hiç aklından çıkmadığı için onu hastanede tutmak giderek zorlaşıyordu ve hastane dışında ona ulaşmak da pek mümkün değildi. Bir gün, onun bu intihar düşünceleri beni normalden daha fazla rahatsız etmişti. Ben de sordum.
Şu cevabı verdi: “Ah, başka kimseye bahsetmiyorum bu düşüncelerimden çünkü gerçekten de hortlak görmüş gibi oluyorlar (Nitekim o gün bana olan da buydu) ama size anlatacağım. Eğer bu intihar düşüncelerim olmasaydı kendimi yıllar önce öldürmüş olurdum.”