Mozart’ın beş yaşındayken keman ve piyano için parçalar bestelemeye başlayan dahi bir çocuk olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir alanda, mükemmelliğe ulaşmak için en az on bin saat emek verilmesi gerektiğini de biliyoruz. Ama beş yaşındaki Mozart, ilk bestelerini yaptığı yaşta henüz on bin saat yaşamamıştı bile. Bu nasıl oluyor?
Şimdi hikâyenin bir başka tarafına bakalım. Mozart’ın babası Leopold Mozart, zamanının meşhur bir bestecisi ve sanatçısıydı. Oğlunu üç yaşındayken beste yapıp piyano çalma konusunda yoğun bir eğitim programına başlatan baskıcı bir babaydı.
Leopold orta karar bir müzisyen olmasına rağmen pedagog ve hoca olarak çok iyiydi. Mozart’ın doğduğu yıl basılan keman öğretme teknikleri ile ilgili saygı uyandıran kitabı onlarca yıl etkisini sürdürdü.
Mozart’ın günümüzde başyapıt olarak değerlendirilen ilk eseri 9 Numaralı Piyano Konçertosudur. Bunu yirmi bir yaşındayken bestelemişti. Bu tabii ki bir başyapıt yaratmak için çok genç bir yaştır ama Mozart’ın o zamana kadar on sekiz yıl boyunca güçlü bir eğitimden geçtiğini de hatırlamak lazım. Daha altı yaşındayken bile dudak uçuklatan üç bin beş yüz saatlik bir çalışma süresini arkasında bırakmıştı. Henüz ergen yaşlardayken on bin saatlik çalışmaya ulaşmıştı bile. Bu aşırı bir adanmışlığın göstergesidir.
Mozart on bin saat kuralının bir istisnası değil, kanıtıdır.
Çocuk dehalar bizi hayrete düşürür çünkü onları aynı süre boyunca emek vermiş diğer insanlarla değil kendi yaşlarındaki çocuklarla kıyaslarız. Onların sevimli suratlarına bakarak tanrılardan bahşedilen mucizevî yeteneklere sahip olduğu yanılgısına düşeriz. Eğer Mozart kendi yaşındaki çocuklar yerine üç bin beş yüz saat pratik yapmış başka müzisyenlerle karşılaştırılsaydı sıra dışı olarak değerlendirilmeyecekti. Çocuk yaşta yaptığı bestelerin, ileriki yıllarda yaptığı muhteşem yaratıcılık ürünleri ile alakası yoktur. On bir yaşında bestelediği ilk dört piyano konçertosu ve on altı yaşında bestelediği diğer üçü orijinal müzik içermez, sadece başka bestecilerin parçalarının yeniden düzenlenmesidir. Bu bestelerde Mozart’a ait bir yaratıcılık yoktur.
Tabii bunların hiçbiri, Mozart’ın neden zaman içerisinde insanlık tarihinin en büyük eserleri olarak değerlendirilen besteleri yaptığını açıklamamaktadır. Mozart tarihin en çalışkan bestecilerinden birisiydi. Arkasında binlerce saat olmasaydı, dehasına rağmen bu kadar derin eserler vermesi ve sürekli pratik yapmadan bir yere gelmesi olası değildi.
Emeksiz deha yoktur. Emek dehayı parlatır. Mozart, dağda çobanlık yapan bir babanın evladı olarak dünyaya gelseydi muhtemelen piyanoyla hiç tanışmayacaktı bile.
Başarı için bilgi ve deneyim birikimi, doğuştan gelen yetenekten çok daha önemlidir.
Mozart’la ilgili bu bilgileri başarının bilimini anlatan Kuraldışı Yayınlarından çıkan Sıçrama kitabından öğrendim. Kitapta Mozart’ın yanı sıra kendi alanlarında deha addedilen Picasso, Beckham, Federer, Mikelancelo, Tiger Woods, Vanessa ve Serena Williams kardeşler ile Kasparov gibi birçok üstün insanın başarılarının arkasında çocukluktan itibaren nasıl bir birikim ve emek yattığı anlatılıyor.
Sıçrama kitabı seksten matematiğe, çocukların motive edilmesinden iş kültürüne varıncaya kadar geniş bir yelpazede zihin ve ufuk açıcı bir kitap olarak bize başarının birçok sırrını sunuyor.
Yetenek çok fazla abartılan bir şey. Aslolan bilgi ve emek. On bin saat kuralı dehalar için de deha olmayanlar için de geçerli.
Bu kitabı bir hafta içinde baştan sona iki kez okudum. Düşündürücü, öğretici, ilham verici gerçek hikâyelerle donatılmış olması ve akıcı dili kitabı elimden bırakamayacağım kadar sürükleyici kılıyor.
Hayat ve başarı ile ilgili ne çok doğru sandığımız yanlış inançlarımız var. Herkes başarılı olmayı istiyor. Herkes kazanan olmak istiyor. Ama herkes hak ediyor mu? Hayat oyununu iyi oynamayı bilmek hayat dersinde sınıf geçmektir. Bilgi ve emeğin değerini bilmek, azimli ve başarma arzusu içinde olmak başarının ilk adımıdır. Bunlar olmaksızın tek başına yetenek bir işe yaramıyor. Kalıcı başarı bir tesadüf, şans ya da deha işi değildir.
Facebook sayfamda yetenek mi emek mi sorusunu sorduğumda büyük çoğunluk emek cevabını vermişti. Doğru cevabı biliyoruz da kaçımız gerçekten bildiğimizi uyguluyoruz?
Sevgi de emektir, başarı da!
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün