Belki sabahı bekleyip daha ayık bir şekilde evine gitmek istedi.
Belki limoniydi eşiyle. O durumda morali bozukken ve kafası bulanıkken eve gitmek istemedi. Eşini üzmek istemedi.
Belki o anda kendisini yalnız hissetti. Eşi dâhil, kimseyi rahatsız etmek istemedi. Belki sabaha kadar eve gelmemesinin eşi tarafından yanlış algılanmayacağına emindi. Birbirlerine güveniyorlardı.
Belki eşiyle bir sorunu yoktu. KENDİSİYLE vardı. O anda içinde bulunduğu ruh hali içinde yanında bulunan kişi yeni tanışmış olsa bile onun için kendisini toparlayana ve gün ağarana kadar zaman öldüreceği bir can simidiydi.
Belki o saatte eve bir nedenle gitmek istemiyorsa sabaha kadar gözlerden ırakta, ev sahibinin kendisi kadar tanınmış bir isim olmasından dolayı sabahı edebileceği güvenilir bir yerdi o ev daveti.
Belki biraz daha uyuşturmak istedi içinin acısını yasal/ yasadışı maddeyle…. ve bu imkan ona sunuldu.
Belki de sunulan madde zaten sıkça kullandığı maddeydi. Ama o akşam içinde bulunduğu ruh halinden dolayı farklı etki yarattı. Kim bilir.
Bazen ruh haline göre bir bardak bira bile çarpmıyor mu insanı?
İlla seks için mi orada olması geliyor akla?
O yetişkin bedende sevilmeye aç bir çocuktu. Bütün şamataları herkesin onu sevmesini istemesindendi. Hatta şaşırmıştı dans yarışmasıyla gündeme geldiğinde ve bazı insanların onu sevmediğini aleyhine yazılanlardan fark ettiğinde.
Belki erkeğin “duygusal yakınlaşma” beyanatlarıyla örtbas etmeye çalıştığı şey kendisinin basında daha büyük ses getirecek “yasa dışı hatasını” gizleme ihtiyacıydı. Yani erkek egemen toplumda “Duygusal yakınlaşma” söyleminin kabul edilebilir bir “kerata” davranışı olarak algılanması ev sahibi için ehven-i şerdi.
Belki durumun vahametini kavramadığı için 112’yi aramadı.
Belki 112’yi ararsa basında rezalet çıkacağından korktu. Mahallenin kliniğindeki bir doktoru bularak durumu kurtarabileceğini sandı. Ölümü aklına bile getirmedi.
İkisi de gece boyunca, içinde bulundukları ruh hali içinde bildikleri en “iyi” seçimi yaptı. Sonuç “en iyi” olmasa da.
Pişmanlıklar daha sonra daha iyi seçimlerin var olduğunun idrakinin ve bunu o anda görememenin verdiği acıdır.
Biri hayatıyla ödedi yanlış seçimi… Diğeri ise ömür boyu mahkûm… Süreç içinde yasal olarak aklansa da … kendi vicdanında!
İkisi de güzel insan. Varlıklarının birçok boyutunda. Üç kuruş için adam öldüren, çalan çırpan nice insandan çok daha öte.
Hepimiz çok boyutlu varlıklarız.
Herkes hata yapar. Bazen hata geri dönülemez olur.
İkisi de hepimiz gibi bir insan. Biz onların yerinde, onların duygusal durumunda olsaydık nasıl davranacağımıza nasıl emin olabiliriz?
Yargılamak ne kolay.
Anlaşılmak ne zor.
Anlayış kazanmak ise İNSAN olmayı gerektiriyor.
Tüm yaşananlar İNSAN OLMAYI ÖĞRENMEK İÇİN.
Her deneyimin bizim başımızdan geçmesi gerekmiyor. Buna ömür yetmez.
Başkalarını deneyimlerinden ders çıkarmak esas zenginlik.
Huzurla uyu Defne!
Seni dans yarışmasıyla tanıdım. Önce çaçaronluğunla ilgi çekmeye çalışmandan dolayı TV’de izlerken bile yorulduğum için sevmedim. Sonra gevezeliğine alıştım. Sonra sevgi açlığını hissettim, içindeki çocuğu gördüm ve zekâ kıvraklığının getirdiği hazır cevaplığını sevdim.
Zekiydin ve bir o kadar da sevilmeye açtın. Koca ve çocuk yetmiyordu baba sevgisinin yarattığı boşluğu doldurmaya. Çünkü sen hala yetişkin bedende o küçücük çocuktun.
Kısacık hayatında ikiyüzlülüğü ortaya çıkardın sanal insanların yaşadığı bu dünyada.
İyi ki var oldun bu melez dünyada. Seni tanımadım. Ama senin beyaz ekranda söylediklerinle birkaç kahkaha attım.
Kaç kişi kimseye zarar vermeden başkalarını güldürmeyi başardı?
Ölümüyle sevdiklerine verdiği zarar kendisinden kaynaklanmadı; sevdikleri onu tanıyordu. Acımasızca yapılan yorumlardı sevdiklerini yaralayan…
Huzurla uyu Defne! İyi ki vardın.