Her an, her saniye değişiyoruz. Aynı kişiyle ikinci kez tokalaştığımızda bile elimizdeki hücrelerin bir kısmı değişmiş oluyor. Ufacık bir bebek olarak dünyaya geldik, her an değişe değişe bugün aynada gördüğümüz kişi olduk. Fiziksel değişimin yanı sıra düşüncelerimiz değişiyor, zevklerimiz değişiyor, ilgi alanlarımız değişiyor. Yakın zamana kadar, biz çocuklarımıza bir şeyler öğretirken, bugün çocuklarımız bize bilgisayarın nasıl kullanılacağını öğretiyor. Eve yeni alınan bir elektronik aletin nasıl çalıştığını çocuğumuz bizden önce kavrıyor ve bize gösteriyor. Videoyu ayarlamasını bilmediğim için o dönemde ergen yaşta olan oğlumun eve dönüşünü dört gözle beklerdim. (Gerçi elektronik aletlerin nasıl çalıştığını hâlâ öğrenmiş olduğumu söyleyemem. Nasıl olsa etrafımda gençler var.)
Değişimi bir anda gerçekleştiriyoruz. Bir şeyi gerçekleştirmeyi düşünmek ile, karar vermek ve başlamak arasında zaman dilimi olabilir. Ama değişim bir anda olur. Bandler değişimin yavaş bir süreç olduğu olgusunu dakikada bir karenin ekrana yansıdığı bir filmi seyretmeye benzetiyor.
Peki öyleyse kendimizi değiştirmekte neden böylesine zorlanıyoruz? Bir şekilde değişmek istediğimiz alanlar var hepimizin hayatında. Belki sonuçlarından rahatsızlık duyduğumuz bir alışkanlığımız, belki bize rahatsızlık veren ani patlamalarımız, belki sevdiklerimize hayır diyemememiz, vb.
Bazen tüm heyecanımızla bir şeyi değiştirmeye karar veriyoruz. Örneğin; bir ay içinde dört kilo vermeye karar veriyoruz. Bu hedefin mantıklı ve tutarlı olduğunu biliyoruz. Heyecanla gidip dünyanın parasını vererek egzersiz aletleri alıyoruz. Evimizin yakınındaki aerobik kursuna kaydoluyoruz. Beslenmemize dikkat ettiğimiz için bir dilim pastaya bile hayır diyoruz. Bu kararımızı yakın arkadaşlarımıza söylüyoruz. Diyet ile ilgili kitaplar alıyoruz. Üç dört gün, hatta bir hafta on gün her şey yolunda gidiyor. Ama sonra…?
O aldığınız egzersiz aletini en son ne zaman kullandınız? O dört kilo gitti mi? Ya da kaç kere gitti gitti geri geldi?
Hayatımızda bize acı ve rahatsızlık veren alışkanlıklarımızı ve koşullarımızı değiştirmekte zorlanıyoruz. Kendimizle ilgili değişimin zor olacağına inanıyoruz. Ve çektiğimiz acılara rağmen değişmemekte direniyoruz. Oysa acı çekmek, bir şeylerin değişmesi gerektiğinin sinyalidir. Ve de o ana kadar uyguladığımız strateji ve yöntemlerin işe yaramadığının göstergesidir.
Bir de mutluluğun bedelinin acı çekmek olduğuna dair mantıksız bir inanca sahip çoğumuz. Bu doğru olsaydı dünyada en çok acı çeken insanların en mutlu insanlar olması gerekmez miydi? İşte bu nedenlerle insanların çoğu NLP ile değişimin kolay olduğuna inanmak istemiyor.
Bir zamanlar aylarca sürecek yolculukların şimdi teknolojinin gelişmesiyle birkaç saat içinde yapılacağını görüyor, deneyimliyor ve kabul ediyorsunuz. Bu konuda şüphe duymuyorsunuz. Aynışekilde bir beyin/zihin teknolojisi olan NLP’yi de deneyimleyin ve görün.
Uzun süren mücadele, acı ve ıstırap, yaşamımızda uyguladığımız yöntemi değiştirmemizi, yeni yollar bulmamızı bize söylüyor. Uzun süre acı çekmenin erdemli bir yanı yok. Her ne kadar din ve politika gibi kolektif halüsinasyonların sözcüleri bize öyle olduğunu söylese de.
Her gün işine aynı yoldan gidip gelen kişi, işine kendisini ulaştıracak daha kestirme yolların olduğunu bilmez. Çünkü hiç araştırmamıştır. Ta ki bir gün yol yapımı dolayısıyla her zamanki yolu ulaşıma kapanana kadar. O gün kişi farklı bir yoldan gitmeye zorlanır. Çünkü amacı işine zamanında varmaktır. Karşılaştığı zorluktan, alıştığı şeyi yapamamaktan dolayı kızabilir ama küsüp eve dönmeyi aklına getirmez değil mi? Ve bu zorluk ona, işine gidebileceği daha kestirme yollar olduğunun farkındalığını kazandırır. Benzinden ve zamandan sağladığı kar da yanına kalır.
Yaşamınızdaki uzun süreli mutsuzluklar da gittiğiniz yolun kapalı olduğunun, yeni ve kestirme yolları keşfetmenin zamanı geldiğinin göstergesi.
NLP dünyasına hoş geldiniz.
evet malesef herşey zamanla değişiyor.