Öyle bir sestir ki o, bizi koruyan, bizim için endişelenen, itibar sağlamamız için elinden geleni yapan. Bunları yaparken de bizi yavaş yavaş kendine esir eden.
O sesin esiri olmuş insanlarla bir arada yaşamak mayınlarla dolu bir arazide yürümeye benzer. Ne zaman, nerede, neden patlayacakları hiç belli olmaz. Yürümekten vazgeçer, olduğunuz yerde sayarsınız yine patlarlar.
Bu kişiler bencil yapılarının şişmiş ego patlamalarıyla hem kendi asıl varlıklarına hem de çevrelerindeki insanlara hayatı zehir ederler. Ego denen o sesin kontrolünde yaşadıkları için sürekli pohpohlanmaya ihtiyaçları vardır. İltifat onların en önemli besin kaynağıdır. Ne yaparlarsa hep egolarını beslemek için yaparlar. Her zaman da kötü değillerdir. İyi oldukları zamanda da aşırı iyilerdir. Ama yaptıkları iyiliklerde bile bir yapmacıklık vardır. Samimiyet yoktur, gösteriş ve onaylanmak için yapıldığı apaçık ortadadır. Kulak verdikçe esiri oldukları o sesi büyütürler. Bu da psikolojik dengelerini iyice bozar ve daha da çekilmez bir hale gelmelerine sebep olur.
Bir çoğumuz o sesi çok iyi tanırız. Kendimize olan güvenin oluşmasına engel olan, karşılıksız sevmemize asla izin vermeyen, hayat enerjimizi ve coşkumuzu tüketen, ruhumuzu, yaratıcılığımızı, iyilik kaynağımızı en derinlere hapseden tarafımızın sesidir o.
Bizi başkalarının sınırlarını çizdiği çemberin içinde yaşamaya zorlar.
Davranışlarımızın onaylanmasını sağlamak en önemli görevidir. Bize zarar verdiğini anlayıp teşhisi koyana kadar çevremizin beklentileri yolunda hayatımızı şekillendirmeye devam eder durur.
Karar mekanizmamız onun elinde olduğu müddetçe de hayatımızdaki pek çok problemin görünmez sorumlusudur. İyiliğimizi düşündüğünü sanarak kolayca teslim oluruz ona. Bizi kötülüklerden koruduğunu, davranışlarımızı düzeltip çevremizden sevgi ve saygı görmemizi sağladığını zannederiz.
Onun bize benimsettiği olumsuz düşünce ve tavırlar sayesinde, günden güne, gücü daha da artar. Güçlendikçe de bizi endişe, korku, mutsuzluk ve umutsuzluğa iter.
Yaradılışımızdan gelen, doğal ve iyi olan duygu ve davranışlarımıza engel olur. İçimizden geldiği gibi davranmaya kalktığımızda derhal bizi acıdan ve utançtan korumak adına frenler.
Toplum tarafından dışlanacağımızı, hatalar yapıp küçük düşeceğimizi söyleyerek acımasız ve sert bir şekilde eleştirir. Başkalarının bizim için ne düşündüğüne çok önem verir.
Bize verdiği en büyük zarar da, bu gün yaşadıklarımızı geçmişimize bakarak değerlendirmesi ve anı yaşamamıza engel olmasıdır.
Ona uyup bu günü ıskalarız ve geçmişte yaşar halde geçiririz günlerimizi.
Oysa ki hakikatin ışığı anda gizlidir.
Egomuz sürekli bozuk plak gibi geçmişe takılı kalıp, bu ışığın bize ulaşmasına engel olur. Bazen bir onaylanma delisi, bazen de zayıf ve kolay incinebilir sahte kişilikler yaratıp, kişisel gelişimimize zarar verir.
Onu tamamen ve birden yok etmek mümkün değildir. Önce yapmamız gereken, ortaya çıktığı durumlarda ona uyup ileri atılacağımıza geriye çekilip gözlemlemektir.
Egomuzun sesini dinlediğimizde içinde bulunduğumuz durum daha mı iyileşir yoksa işler iyice çığrından mı çıkar şeklinde basitçe içsel bir muhasebe yapmaktır.
Onun bize hükmettiği durumlarda, onu susturup, olmadık zamanlarda ve çok bencilce, pişmanlıklara ve hüzünlere yol açacak şekilde karşımıza çıkmamasını istemektir.
Sesin ondan geldiğinin farkına vardıkça ve ona uymadıkça yumuşayacak ve yavaş yavaş benliğimizde ki hakimiyetini kaybedecektir.
Onun bizi yöneterek istediği gibi kullanması sona erecek ve yardımcı bir konumda, bizim yönetimimiz altında bekler halde sinecektir. Onu etkisiz hale getirmek büyük bir çaba ve sabır gerektirir.
Bilinçli bir farkındalık ve gözlem hali ile egomuzun bize yüklediği sahte kişiliklerden kurtulup gerçek kişiliklerimize kavuşmak dileğiyle.