Bu geceki 32. Gün’de tüm zamanların en geliştirici, en öğretici programını yaptı Rıdvan Akar.
Anlayana, diyeceğim ama bu sefer herkesin anlaması lazım artık. Anlamamak için basbayağı ahmak olmak gerek herhalde.
O manzara, o üç saldırgan ve öfkeli şahıs, Türkiye’nin kitlesel olarak içine çekilmek istendiği durumu teatral bir şekilde gösterdiler bize. Eğer programa ara verilmeseydi öldürebilirlerdi de birbirlerini.
İşte hepimizin onlar gibi olmamızı istiyorlar.
Birbirimize düşmemizi istiyorlar.
Dinlemememizi. Sevmememizi. Anlamamamızı. Sadece suçlamamızı. Ötekileştirmemizi.
Bunun için boğuluyor; birliği, beraberliği, sevgiyi, anlayışı, hoşgörüyü öne çıkarmak isteyen ılımlı ve yumuşak sesler.
Bunun için öne çıkarılıyor; ayrılığı, dışlamayı, suçlamayı, kini, nefreti, şiddeti öne çıkarmak isteyen öfkeli ve sert sesler.
Onların düzeninde, -ki onlar karşıt görüşte olsalar da birbirlerinin aynıdırlar aslında- sadece kin, nefret ve şiddet var.
Hepsi kendince haklı elbette. Hem de ölümüne. Problem de burada zaten.
Kalpler ve zihinler kapalı. Gözler kör.
Uzlaştırıcı hiçbir sesi duymazlar.
Kendi gürültüleri ve karanlıkları içinde boğulmuşlardır.
Kim haklı, kim haksız meselesinin de önemi kalmamıştır zaten geldikleri noktada.
Ve bu kavgada kazanan hiçbir taraf yoktur.
Aynı 32.Gün’ü bitirdikleri gibi, yaşadıkları ortamı da bitirirler. Öfkelerinde hem kendileri boğulur hem de etrafındakiler.
İşte o ortamda Rıdvan Akar’ın sesi gibi, onlara kim olduklarını, nerede olduklarını hatırlatan sesler duyulmaz olur.
Ardından:
Film biter. Jenerik geçmeye başlar. Oyunun yapımcısı, yönetmeni, senaristi, kurgucusu, başrol oyuncuları, yardımcı oyuncuları ve figüranları sıralanır birer birer.
Sonra perde iner.
Siz, gördüğünüz sahnelerden, tanık olduğunuz şiddetten sersemlemiş bir vaziyette filmi anlamaya çalışırken daha, yer gösterici gelir ve sabırsız hatta biraz da emredici bir ses tonuyla, ‘’Hadi hanımlar beyler, çabuk olalım biraz,’’ diyerek salonu terk etmenizi ister.
İlgili haber: 32.GÜN’DE KONUKLAR BİRBİRİNE GİRDİ PROGRAM YARIDA KESİLDİ