Sevgililer Günü denilen kutlama, günün ticari boyutunu bir yana bırakırsak, aslında çiftlerin birbirine kur yapma ritüelidir. Peki, sevgiliye romantik kur yapma ritüellerinin nihai amacı sevme sevilme ihtiyacının doyuma ulaşmasını amaçlamasının yanı sıra cinsel birlikteliği de doya doya yaşama arzusu değil mi?
Ancak sevgiye saygı duyduğunu söyleyen ama aslında duymayan ve sevgiyi de sevmeyi de bilmeyen haz özürlü bir toplumuz. Bu toplumun mutsuz, sevgiye ve hazza aç üyeleri, iş sevişme mevzusuna geldi mi ayıplar, günahlar yasaklar, suçluluk duyguları curcunası içinde boğuluyor. Sevişmeyi bilmeyen cinsel hazzı bilmeyen mutsuz insanlar ülkesinde bir yudum mutluluğu nelerde ve nerelerde bulmaya çalışıyoruz?
Yaşamı kutlamak değil, ölümü kutsamak öğretiliyor bize. Yaşamsever değil ölümsever bir toplumuz.
Konu cinsellik olunca insanlar daha bir geriliyor… Daha bir maskelerinin ardına saklanma ihtiyacı duyuyor. Cinsellik tabu ya!
Özellikle bizimki gibi toplumlarda cinselliği konuşmak bile ayıp!
Televizyon ve sinemalarda oynayan filmlere baktığımız zaman korku, dehşet saçan, kanlı cinayetli filmlerin daha yoğun olduğunu görüyoruz. Sevginin olmadığı ortamlara korku hâkimdir.
Evde televizyonda film izlerken en ufak bir sevişme hatta öpüşme sahnesinde anne babalar kanal değiştiriyor, çocuk var diye… Ama aynı anne baba şiddet dolu sahnelerde kanal değiştirme ihtiyacı hissetmiyor. “Öldürmek” gibi yaşamı yok eden bir eylemin kelimesi rahatlıkla telaffuz edilirken yaşamı var eden, haz veren cinselliği çağrıştıran her kelime ayıp. Buruna burun ağza ağız diyoruz, bedenimizin tüm organlarının ismini rahatlıkla telaffuz ediyoruz, bu sözcükleri çocuklarımıza öğretiyoruz ama penis ve vajina sözcüklerini telaffuz etmeye bile çekinip “pipi” “kuku” gibi isimler takıyoruz cinsel organlarımıza. Filmlerde sigaranın, içkinin üzeri buzlanıyor, erotik sahneler kesiliyor ama silah, kan, vahşet, işkence, öldürme sahneleri açık seçik gösteriliyor.
Çoğu anne baba çocuğun yanında öpüşmekten koklaşmaktan çekiniyor ama çocuğun yanında kavga etmekten çekinmiyor. Sadece bu bile çok şey anlatıyor bize.
SAYFA-BOLUMU
Tutucu toplumlarda cinsellikle ilgili tabulardan, günahlardan, ayıplardan erkek çocukları da kızlar kadar etkileniyor.
Birçok erkeğin ilk cinsel deneyimi maalesef para karşılığı seks yapan kadınlarla oluyor ve bu bile başlı başına bir travma! Eee, ondan önce zaten bir de sünnet travması var! Çoğu erkeğin cinsellikten anladığı şey aslında kadın bedeni aracılığıyla mastürbasyon yaparak boşalmaktan öte değil. Kadının hazzını, doyumunu umursamayarak öpüşmesiz sevişmesiz, sevgisiz, ruhsuz bir şekilde bencilce seks eylemini gerçekleştirdiğinde cinsellik yaşadığını sanıyor cinsellik cahili erkek.
Kendisine sorsan “en erkekkkk” odur ama özellikle orta yaş döneminden itibaren ülkemiz erkeklerinde erken boşalma ve ereksiyon olamama gibi sorunlar, Avrupa toplumlarına kıyasla çok yüksek oranda seyrediyor…. Üstelik bu gerçek pek dile getirilemiyor. Buna “iktidarsızlık” deniliyor üstelik. Erkek, hayatı boyunca peşinde koştuğu iktidar kavramını ne kadar aşağılara indirmiş. İktidar da penisin ucunda.
Bugün kadınların çoğu sancılı regl sendromları yaşıyor. İleri yaşlarda ağır menopozlar yaşanıyor. Hepsinin kökeninde bastırılmış cinsellikle ilgili sorunlar, ta çocukluktan gelen negatif cinsel inançlar ve korkular var.
Ama bizler tabuları yıktıkça, aştıkça özgürleşiyoruz, gelişiyoruz. İşte bunu bilmeye ihtiyacımız var.
Kadının cinsel boyutta doyumlu olmadığı bir toplumda erkeğin gerçekten doyumlu olması mümkün olabilir mi? Tabuların kıskacında yaşayan bir toplumun üyelerinin gerçekten doyumlu, haz dolu, sevecen, özgürlükçü, barışçıl, yaşamsever olması mümkün mü? Erkek cinselliğini yücelten ama kadın cinselliğini aşağılayan tabuların egemen olduğu bir ortamda bilinç gelişimi mümkün olabilir mi?
Sevgililer gününüz kutlu olsun. Size haz dolu bir gün diliyorum.