Şimdi derginin içinde dolansam mızırdanacak bir yığın şey var. Derginin iki Söyleşella’sı da bu ay bahane üstüne bahane yığdı önüme mesela; neredeyse söyleşi koyamayacaktık dergiye.
Sonra, “sükût altındır” lafını amuda kalkmış halinden anlayan; bizi sürgit sükuta ve “hiç-hiç-hiç” görüşe mahkûm edenler var. Hıçkırık tutuyor, gıcık yapıyor keditörlük bünyesinde okumak zorunda kalınca cümle cümle…
Bu ay derginin bütün okuyucularının katılabileceği bir tartışma köşesi açacaktık, o da yetişmedi. Alt yapısını hazırlamak gerekiyor bu internet dünyasında her şeyin önceden. Tartışma konusunu bile belirlemiştim halbuki:
“Alyans Takmayan Erkekler”
Şu meseleyi bir tartışalım, analiz edelim diyordum.
Çünkü bu yüzük takma meselesinin epeyce bir evveliyatı varmış; binlerce yıl kadar! Bazı ilkel kabilelerde erkek “Aha da bu benim” anlamında (“Hotozu ma!” gibi bir şeyler olsa gerek) kadının bileğine bilezik takarmış ya da ayağına halhal.
Mısırlılar başlangıcı ve bitişi olmayan daire şeklinin sonsuzluğu simgelediğine inandıklarından, evlilikleri sonsuza kadar sürsün diye takarlarmış. (Ne yani, hakikaten böyle vıcık vıcık romantik bir açıklaması mı var bunun, yoksa google çöplüğünden yeni bir bulaşık bezi mi?)
Ve fakat hemen her kültürde bu el-ayak-parmak halkasını takanlar, kadınlar. Delikanlıyı bozan kırılma asıl İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanıyor. Savaşa giden erkekler medeni hallerini ele güne duyurmak için alyans takmaya başlıyorlar. Ölüm korkusu adama neler yaptırıyor!
Bugün yeni evlilerde ortak bir âdet artık ve genellikle erkek de kadın da yüzük takmayı evliliğin bir gereği olarak düşünüyorlar. Eşitlik ilkesi uyarınca. Bu arada, kadının alyans takması o kadar yaygın bir âdet ki, bir seçimden çok, zorunluluk halinde uygulanıyor. Pek çok kadın alyans takmama olasılılığını aklından bile geçirmiyor. Ve aynı oranda erkek de alyans takma ihtimalinden sıyırtmanın yolunu arıyor.
Takı-takmaktan-nefret ederim ile başlayıp Sıkıyor-alerjim var-kaybolur-sonra şeklinde devam eden klasik bahaneler sıralıyorlar.
Bu ay şu bahaneleri ve al metinlerini birlikte çözümleyelim istemiştik.
Aslında şimdilik (yani derginin forum alanı açılana kadar) şöyle yapabiliriz belki: keditor@kuraldisidergi.com adresine korkunç görüşlerinizi ve polemikuslarınızı fırlatın, duyduğunuz ya da aklınıza gelen iyi bahaneler var mı sıralayın. Biraz deşelim şu mevzuyu.
Karga kıyamet bu şehirde; balkon camekanlama budalası bir mahallede, sere serpe sardunya yetiştirme mücadeleme gidiyorum ben. Görüşürüz bir ara…