Türkiye’de şu anda maden ocaklarında çalışan 49 bin insan, mecbur kaldıkları için sadaka gibi verilen yevmiye uğruna her gün canlı canlı mezara sokuluyor. Gündüz vardiyasında çalışanlar için neredeyse hiç gün ışığı görmeden sürdürülen bir hayat… Yoksul insanları ailelerinin geçimlerini sağlamak uğruna her gün yerin yedi kat dibinin karanlıklarına girmek zorunda bırakmak gelecekte insanlığın evrimini anlatan kitaplarda “insanlık suçu” kategorisinde yer alacaktır. Kim -geçinmek için başka bir SEÇİMİ olsa- her gün yeraltının zifiri karanlığında kömür tozu soluyarak, her an ölüm tehlikesi içinde yaşayarak, insanlık dışı koşullar altında kazma sallamak ister ki? Çalışma alanına varmak için bile her gün yeraltının karanlık dehlizlerinde saatlerce yürüyorsun. Molalarda dışarı çıkayım birkaç dakika temiz hava alayım durumu yok yani. Kumanya bile verilmiyor bu insanlara. İşçiler yemeklerini evlerinden getiriyor.
“Doğasında” ölüm olan bir meslek mi olur? “Maden işçiliği” yamyam kapitalizmin yüksek kâr uğruna insan hayatını hiçe sayan anlayışının yarattığı bir işkolu. Çok değil, 150 küsur yıl önce akıl hastaları, mahkûmlar ve esirler maden ocaklarında zorla çalıştırılıyormuş. Her yerde bol miktarda odun bulunduğu için kimse “pis kokulu” olarak nitelendirdiği kömürü ne kullanmak istiyormuş ne de yerin altına inmeye gönüllü oluyormuş. İşçi sayısı yetmediği için işçi sorununa Osmanlı sarayından verilen bir fermanla çözüm bulunmuş. 1867-1921 yılları arasında maden yörelerinde yaşayan 13- 50 yaşları arasında tüm erkeklerin madende çalışmasını zorunlu kılınmış.
Dünya genelinde maden işçiliği yaparken ölen hiç kimse olmasa bile, böyle bir “iş”in halen var olması bir insanlık suçudur. Günümüzde yer altından kömür çıkaran makineler var. Zaten bir yüzyıl içinde insanın bedensel gücüne dayalı iş alanlarının tümüyle ortadan kalkacağını görebilmek için kâhin olmak gerekmiyor. Bu tür işler robotlar tarafından yapılacak. Kömür yenilenebilir bir enerji kaynağı değil. Elbet sonu gelecek bu doğa sömürüsünün. Ama yerin altını böylesine deşelemek, nice doğa facialarına da davetiye çıkarmak anlamına geliyor. Doğa kendisine yapılan bu tecavüzün bedelini ödetiyor.
Kömür maden ocaklarında ille de üretim yapılacaksa insansız üretim yapılmalı. Kömürden elektrik enerjisi üretimine aşama aşama son verilmeli. Maden işçileri ve aileleri kapsamlı bir sosyal proje desteğiyle birlikte yeni meslek alanlarında eğitilmeli.
Eko sisteme uygun güneş, dalga, rüzgâr enerjisi üretimi yapmak isteyenlerin devlet tarafından önünün tıkanması değil açılması, teşvik edilmesi gerekiyor. İşgücü bu tür enerji üretimlerine kaydırılabilir. Yeterli yatırım yapılsa, Türkiye gibi güneşli bir ülke tüm enerji ihtiyacını güneşten karşıladığı gibi ihracatını bile yapabilecek hale gelir. Ama bunun için uzun vadeli düşünebilen, vizyon sahibi yöneticiler gerekiyor.
Türkiye’de her gün dört insan değişik “iş kazaları” nedeniyle hayatını kaybediyor. Devlet yöneticileri attıkları nutuklarda hayatını kaybeden işçilerden de kurtulan işçilerden de “tane” olarak bahsediyor,”bunlar” diye niteliyor. Bu insanlar nesne değil, insan! İNSAN!
Vicdana, empatiye, insanlık onurunun korunmasına her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Sevginin adaletinin gücüyle hoşça olun.