11 Eylül’de İkiz Kulelere saldırı sonrasında binadaki firmalardan birinde hayatta kalanlarla yapılan sabah toplantısında ortaya şu hikâyeler çıkmış. Hepsinin ortak noktası işe biraz geç kalmaları.
Firma müdürü o gün oğlu anaokuluna başladığı için işe geç kalmış.
Birinin o gün ofis kahvaltısına getirilecek kekleri alma sırasıymış.
Biri sabah alarmı çalmadığı için zamanında uyanamamış. Biri kaza yüzünden trafiğe takılmış. Biri otobüsünü kaçırmış. Biri giysisini lekelemiş, üstünü değiştirmek zorunda kaldığı için gecikmiş. Birinin arabası çalışmamış. Biri evden tam çıkarken ev telefonu çaldığı için geri dönmüş. Biri taksi bulamamış. Biri o gün ofise yeni aldığı ayakkabıları giymiş ama ayakkabı ayağını vurduğu için, yara bandı almak üzere bir eczaneye uğramak zorunda kalmış. Yeni ayakkabısının ayağını vurmasından dolayı ne kadar şükrediyordur kim bilir bu kişi.
Bir anlık gecikme bazen hayatla ölüm arasında fark yaratabiliyor.
Oysa hayatımızdaki küçük tersliklere nasıl da sinirleniyoruz. Bazen başımıza daha kötü gibi görünen şeyler de geliyor.
Görünürde kötü gibi olan olaylar karşısında ne yaparsınız?
Ellerinizi havaya kaldırıp “Neden ben?” mi dersiniz? Öfke yumağı haline mi gelirsiniz? Stres altında ezilir ve ağlar mısınız? Yürüyüşe çıkar ya da egzersiz yaparak stresinizi atmaya mı çalışırsınız?
Aslında her şey iyidir. Yaşadıklarınız ya harika bir deneyimdir ve iyidir ya da gelişime, dönüşüme olanak tanıyan kötü gibi görünen iyi bir şeydir.
İnsanlara başlarına gelen en kötü ve en iyi şeyin ne olduğu sorulan geniş bir araştırma sonucunda katılımcıların yüzde 80’inin verdiği yanıtlarda en iyi ve en kötü deneyim arasında bir bağlantı olduğu ortaya çıktı. Eminim sizin yaşantınızda da benzer bir sonuç çıkacaktır.
Hayatları çok çekici ve herkes tarafından arzu edilir gibi görünen dört yüz kişi arasında yapılan bir başka araştırmada bu insanların da başlarına birçok “kötü” olayın geldiği görüldü. Ama bu insanlar “kötü” olayları ve şanssızlıkları “iyi”ye çevirmeyi başarmışlardı. Eninde sonunda her şey iyidir.
Acı ve haz, mutluluk ve üzüntü, yenilgi ve zafer, sevgi ve kaybetmek insan olmamızın hikâyesidir.
Çoğumuz acının ve kaybın içindeyken büyük resmi ve dersi göremeyiz.
Ama kaybettiğimiz bir iş belki bizi yarın rüya gibi bir işe götürecektir. Biten bir aşk, bize derin sevgi yaşayacağımız bir ilişkinin kapısını açacaktır. Yapılan bir hata kariyerimizde bir adım atmamızı sağlayacaktır. Bize yapılan bir kötülük, bizi güçlendirecek ve yeni olanakları görmemizi sağlayacaktır. Başarısız bir iş anlaşmasından edindiğimiz deneyimler bir sonraki iş anlaşmamız için çok daha deneyimli olmamızı sağlayacaktır. Hatta bir trajedi sevdiklerimizle yakınlaşmamızı sağlayacaktır.
“Her şey iyidir” felsefesi, bize kötünün içindeki iyiyi görme gücünü kazandırır. Bu güç, özenilen doyumlu bir hayat süren insanların ortak bakış açısı. “Olan”la savaşmak yerine, “olan”ın bizi dönüştürmesine izin verebilmek gerçek bir güçtür ve bizi en iyi versiyonumuza götüren bir bakış açısıdır.
İnsanın kendi şansını kendisinin yaratmasının bakış açısıdır bu.
Önce sağlıklı bakış açısı… sonra elinden gelenin en iyisini yapmak… ve şansını yaratmak!
Bir şey daha. Yanlış yapma hakkına sahibiz. Ama başkalarını yanlış kılma hakkına sahip değiliz. Kendi yanlışımıza odaklandığımızda yanlışımızı düzeltme ve kendimizi geliştirme olanağını buluruz. Kendi yanlışını düzeltmekle meşgul kişinin başkalarının yanlışlarıyla uğraşmaya vakti yoktur. Sizden yardım istemedikleri sürece bırakın herkes kendi yanlışlarından öğrensin.
Kendimizi kötü, mutsuz, tepkili ya da korku dolu hissettiğimizde kendimize söylediğimiz sözler yani düşüncelerimiz zihnimizde bozuk plak gibi döner durur. Bu tarz düşünceler bizi mutsuzluğun göbeğinde tutsak kılar.
Böyle bir durumda sizi içinizdeki mutsuzluk girdabından çıkaracak harika bir yol var; yeter ki kendinize birkaç dakika ayırın.
Düşündüklerinizi, aklınızdan geçenleri olduğu gibi bir kâğıda ya da bilgisayarınıza dökün. Sadece birkaç dakika. Bu yazma işlemi, bizi zihinsel ve duygusal kısır döngüden çıkarır. Yazdıklarımızı okuduğumuzda yeni perspektif kazandığımızı görürüz. Yeni olanakların farkına varmaya başlarız. Zihnimizin yaptığı gevezeliği kâğıda döktüğümüzde onun ne kadar suni ve boş olduğunu anlar ve içimizdeki derin bilgelikle bağlantı kurmaya başlarız.
Bu alışkanlık benim minik sırlarımdan biri. Yararını mucizevî şekilde görüyorum.
Sevgiyle hoşça olun.
*Arşivden