Yeter ki umutsuzluğa kapılıp, vazgeçmek yerine harekete geçmeyi bilelim.
Şimdi daha iyi anlıyorum bazı şeyleri. Galiba zaman insana hem acı hem de tecrübe katıyor. Eskiden olsa hep kendi yaşamımı başkalarının düşüncelerine göre yön verirdim. Alacağım kararlarda attığım adımlarda hep ‘acaba ne derler?’ diye düşünürdüm.
Oysa şimdi öyle düşünmüyorum. Atacağım her adımda kendime ve hayata katacağım faydayı düşünüyorum.
Yaşamım boyunca hep kendine güvenen çevresindekilerin fikirlerini kendi düşünceleriyle harmanlayıp çözümler üreten biriyken yaşadığım bir başarısızlık beni hayata karşı yenik bir hale getirmişti.
O andan itibaren bir daha asla başarılı olamayacakmışım gibi bir duyguya kapılmıştım. Bir türlü sonu gelmeyecek bir süreçti sanki asla bitmeyecek, hep böyle sürecek gibiydi.
Neyse ki bu hep böyle devam etmedi…
İçimde bir parça da olsa umut kalmış olmalı ki bir gün ‘Her şey senin elinde! Harekete geçtiğin an her şey değişecek, göreceksin!’ dedim kendi kendime. Evet, içimdeki ses bana ‘Hiçbir şey için asla geç değil’ diyordu adeta.
Sadece harekete geçmek gerekiyordu. Bir yerden başlamak…
Gerçekten de tek sorun buydu ve bende artık bunun farkındaydım. İnsan hayatında başarının yanı sıra başarısızlıklar, yenilgiler ve mutsuzluklar da yaşayacaktı. Ama bir yerden, hayatın bir köşesinden tutmalıydı sıkı sıkıya ve sarılmalıydı hayata.
İşte ben de bunu yaptım. Başladığım an anladım ki devamı kendiliğinden geliyor. Bir adım diğerini beraberinde getiriyor. Adımlar zamanla artarak başarıları, sevinçleri, umutları sıralıyor ardı ardına.
Şimdi daha iyi anlıyorum ki ne yaşarsak yaşayalım bunu yenmek kendi elimizde.
Boşluğa düştüğümüz, başarısızlıklar yaşadığımız her an çevremizden gelen seslerin, fikirlerin, yorumların bizi yönlendirmesine, yıldırmasına izin vermeden yüreğimizin sesini dinlemeli, her şeyin kendi elimizde olduğunu unutmamalı ve umutla harekete geçmeliyiz.