6 yaşındaki Gizem’in hunharca bıçaklanarak, canlı canlı yakılarak işkenceyle öldürülmesiyle ilgili facebook sayfasında yazdığım mesaja gelen yorumlara bir bakış açısı olarak bu yazıyı yazıyorum. Eleştirin ama yararlanmamız için eleştirirken ÖNERİ getirin lütfen.
Öncelikle idam cezası gibi geriye dönüşü olmayan bir cezaya HER KOŞULDA karşı olduğumu belirtmeliyim. Kimsenin canını biz vermediğimiz gibi alma hakkına da sahip değiliz.
Elbette suçların bedeli ödenmeli. Masumlar korunmalı. Özellikle çocuklara karşı işlenmiş ağır suçlar en ağır yaptırımı hak ediyor.
Fiziksel ya da zihinsel tüm hastalıklar bedensel/zihinsel zarar belli bir noktaya gelene kadar telafi edilebilme ve iyileştirilebilme kapasitesine sahiptir. Ama o nokta aşıldığında sonuç genellikle ya hapishane ya akıl hastanesi ya da mezar oluyor. Jung, zihinsel hastalıklar için buna “Gölgenin esareti altına girmek” diyor. Tıp ise bu durumu patoloji olarak tanımlıyor. Patolojik boyuta gelmiş fiziksel ya da zihinsel bir hastalığın sağaltılma olasılığı/oranı nedir? Tıp ve psikoloji bilimleri halen bunun cevabını arıyor.
Suçlunun insan haklarını korurken, kurbanın ve suçlu topluma yeniden karıştığı takdirde olası yeni kurbanların insan haklarına da aynı özenle yaklaşmak önemli. Suçlunun yaşadığı geçmişin izleriyle empati kurarken, kurban çocuk ve ailesinin şimdi yaşadığı dayanılmaz acılarla da empati kurmak önemli. Bu konuda herkes bakış açılarına bağlı olarak farklı tanımlarda/yorumlarda bulunabilir. Sonuca bağlı yorum başka, nedenlere bağlı yorum başka, spiritüel boyutta yorum başka, toplumun gerçekliğine uygun yorum başka, entelektüel yorum başka, duygusal yorum başka, idealist yorum başka, ütopik yorum başka… “Gerçek” değişkendir.
Elbette her şey ailede başlıyor. Çoğu patoloji 0-6 yaşları arasında tohum veriyor. Tohumlar uygun(!) koşullarda filizleniyor, uygun olmayan koşullarda etkinleşmiyor. Her birimiz aile yapımı insanız. Öncelikle çocuk yetiştirme eğitimi şart. Çiftlerin çocuk doğmadan, hatta rahme düşmeden önce ilişkiler eğitimi, ebeveyn olma eğitimi alması şart. Bu eğitimler, devletin ücretsiz “halk eğitimi” müfredatında bulunmalı; tıpkı “evlilik cüzdanı” vermeden önce zorunlu kıldığı kan testi gibi. Artık ana rahmi döneminin, doğum sürecinin ve ilk altı yılın çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal ve ruhsal sağlığı üzerindeki hayat boyu süren etkilerini biliyoruz.
SAYFA-BOLUMU
Şüphesiz ki kapitalist düzen, empatik ve eşitlikçi bir toplumu imkânsız kılıyor.
Spora ve sanata ağırlık vermeyen toplumlar, içlerinde biriken öfkeyi sağlıklı boşaltım yolu bulamıyor. Geriye kalan tek yol şiddet oluyor: Kendine ve/veya başkalarına yönelik şiddet.
Elbette toplumun önceliği, bu sağlıksız zihin yapısının oluşmasını engellemek olmalı. Peki, suçu zaten işlemiş ve afla çıktığı takdirde yeniden benzer suçu işleme olasılığı yüksek olan mahkûmlardan yeni kurbanları korumak için ne yapılmalı?
Bir yerlerden başlamak gerek…
Suçlunun özgürlüğünü kısıtlamak (hapse atmak) ya da hayatına son vermek (idam etmek) tek başına çözüm yöntemleri olsaydı, asırlardan beri değişik toplumlar tarafından sürdürülen bu cezalar sonucunda hiçbir suçun işlenmemesi gerekiyordu.
Günümüzde çocuk yetiştirme eğitimi ve okul eğitiminin kendisi sağlıksız. Ama bu tek başına çok geniş kapsamlı ele alınması gereken bir konu. Konuyu daraltırsak:
Evrimleşen sağlık odaklı bir toplumda:
1. Hapishaneler eğitim yuvaları olmalı. Eğitim derken temelde psikolojik terapiden, geçmişin (çocukluğun) yaralarını sarma eğitiminden, ağırlıklı olarak empati eğitiminden, duygusal, ruhsal zeka gelişimi eğitimlerinden bahsediyorum. Tabii bu eğitimlerden yararlanabilmek için mahkûmun “eğitilebilir/öğrenebilir/iyileşebilir” kapasiteye sahip olması gerekiyor.
2. Hapishanelerde mahkûmlar “tüketici” pozisyonundan çıkarılmalı. Kamu yararına “üreten” konuma geçirilmeli. Kamu yararına alanlarda işgücü olarak kullanılmalı. Bu süreçte ise kendisini geliştirebileceği eğitimlere/sağaltımlara devam edilmeli.
Elbette bu sistemi uygulayabilmek için öncelikle bilinç devrimi gerekli.
Hepimiz Homo sapiens türüne mensubuz. Gandhi de Homo sapiens, Hitler de… Homo sapiens türünün hangi evrimsel aşamasında olduğumuz da “insanlaşma” sürecindeki kilometre taşlarımız oluyor.
Sevginin iyileştirici gücüyle hoşça olun.