Ana çakra tipinizi keşfetmek size özgü mutluluk, anlam ve odaklanma tipinize dair önemli bir anlayış da sunar. Bu belki de bu kişilik analizi ve kendini eğitme sistemini diğer pek çoğundan ayıran tek faktördür. Bu her şeyden çok değer, anlam ve amaçla -varlığınızın özündeki en temel özlemlerle- ilgili bir sistemdir. Zamanla üstlenebileceğiniz toplumsal rolün tersine, yaşamdaki en büyük potansiyelinize ve özgün rolünüze ışık tutar.
Bu sistem iki basit ilkeye dayanır:
Hayattaki amacınız tipinizin özünü tam anlamıyla temsil etmeye başladığınızda gerçekleşir.
Hayatta mutluluğa, özünüze uygun yaşadığınız zaman ulaşırsınız.
Başka bir deyişle, gerçek tipinizi bildiğinizde, neden burada olduğunuzu da bilirsiniz. Ancak tipinizi gerçekleştirmek için yaşamadığınız zaman, başka biri olmaya uğraştığınız için hayli mutsuz olduğunuzu görebilirsiniz ve tabii bu hiçbir zaman yapıcı olamaz.
Aslında, gerçek çakra tipiniz çoğunlukla düşündüğünüz ya da olmak istediğiniz şey değildir. Bazen gerçek amacınızı gizleyen alışkanlıklar, toplumsal şartlanma ve kendini yanlış anlama onun üstünü örtebilir. Ruh tasarımınızı bilmediğiniz veya anlamadığınız zaman tam olarak kim olduğunuzu söyleyemezsiniz. Ve kendinizi böyle yakından hissetmediğinizde de sizin için doğru olan yolda size destek olmayan yerlerle ve insanlarla karşı karşıya gelme riskine girersiniz. Toplumsal baskılar, insanların beklentileri ve gerçekliğin değerini ve anlamını sizden çok farklı algılayan baskın insanlarla çok fazla zaman geçirmek sizi gerçek doğanızı terk etmeye ve “başka biri” olmaya yöneltebilir.
Çakra tipinizi bilmediğiniz zaman, bir başka tiple aynı evde birbirinize sunduğunuz armağanları takdir etmeden yaşayabilirsiniz. Eğer birbirinizin mutluluk ve anlam tiplerine tolerans göstermezseniz, karşılıklı gereksinim ve eğilimlerinizi sadece bahane veya kaçış ya da katı alışkanlıkların veya inatçı fikirlerin kanıtı olarak görüp, bunlara kulak vermeye isteksiz olabilirsiniz. Pek çok kişi sırf onların özlemlerini ve eğilimlerini paylaşmayan etraflarındaki insanları anlayamadıkları için acı çekebilir. Bazıları da herkes için uygun görünen alışkanlıklar benimseme veya çalışmalara katılma hatası yapar, “nihai yol” olduğu iddia edilen bir meditasyon çalışması ya da “son moda” olduğu düşünülen bir fiziksel egzersiz gibi. Gerçekte ise her tipin doğal bir şekilde kendi eşsiz ritmine ve akışına uygun çalışmaları vardır.
Ancak kendi eşsiz çakra tipimizi anladığımızda tam bir birey olarak gelişmeye başlayabiliriz. Ve ancak yedi çakra tipini tek bir bütüncül yapı halinde topladığımızda tam anlamıyla işlevsel bir toplum, güçlerin, etkilerin ve ilhamların uyumlu bir ahengine dayanan bir kültür geliştirmeye başlayabiliriz. Her değerli toplumda bu yedi tip de kesinlikle gereklidir.
Çakra kişilik tiplerini anlamanın bize huzurun yolunu işaret edebilmesinin nedeni budur. Bu sayede tüm bakış açılarının dünyanın şekillenmesinde ve kültürümüze uyum getirmesinde bir rolü olduğunu anlayabiliriz. Onların her biri gerçekliğimizin eşit ve temel bir bileşeni sayılır.
Huzur hiçbir çakra tipinin tüm yanıtları bilmediğini kabul eden bir mütevazılıkla başlar. Başka tiplere tepeden bakıp evrenin gizemlerinin tek anahtarına sizin sahip olduğunuzu ve kimsenin ne konuştuğunu bilmediğini düşünmek gülünçtür. İster kişisel ilişkilerde ister uluslar arasında olsun, toplumdaki tüm çatışmaların kaynağı budur. Herkes bir başkasına ne ve nasıl olması ve ne yapması gerektiğini söylemekle meşgul olduğunda çatışma kaçınılmazdır. Bu çatışmalar küçük yanlış anlamalarla başlayabilir -sanki kendi içsel yaşam deneyimleri “Tanrı’nın bahşettiği” tek deneyimmiş gibi, ikinci çakra tipinin üçüncü tipin aşırı ciddi doğasını kavrayamaması gibi- ama hemen daha ciddi çatışmalara ve bazen de korkunç sonuçlara yol açan dünyayı sarsan olaylara tırmanabilir.
Hiçbirimiz doyumun ve anlamın anahtarını elimizde tutmuyoruz. Ama hepimizin elinde bir anahtar var. Gerçekten de hem bireyler hem de insanlık olarak elimizde yedi anahtar var. Eğer bu yedi çakra tipine bir ölçüde tevazuyla yaklaşmayı öğrenebilirsek, birbirimizi gerçekten dinleme ve kendimizi tolerans gösterebilen ve değişebilen açık sistemler olarak deneyimleme kapasitesini de geliştirebiliriz. Her tipin bizim kendimize veremediğimiz bir armağanı olduğunu anladığımızda, yapıcı değişimin ve daha uyumlu varoluşun kapılarını açarız. Bu sistemin güzelliği budur. Bize sağlıklı bir toplumun birbirini etkilemek ve desteklemek için tüm bu tiplere ihtiyacı olduğunu öğretir.