Saklanmak zevktir, bulunamamak ise yıkım.
D. W. Winnicott
Her memelinin içgüdüsel olarak ebeveynin tüm ilgisine ihtiyacı vardır. Çocuk ebeveynin yeterince ilgi göstermediğini fark eder ve huzursuzlaşır. Yavrusunu doyuran anne leoparın aklı yalanıp temizlenmekte değildir. Yavrusundan da yalanıp temizlenip beklemesini istemez. Gözü yavrusundan başka bir şey görmeyen annenin ilgisi, hayatta daha sonra sağlıklı öncelikler oluşturmasını sağlayacaktır. Ebeveynine bakmak zorunda kalan veya ebeveynini anlamaya çalışan bir çocuğun ruhsal düzeni karışır çünkü içgüdüsel olarak beklediği bunun tam tersidir.
Sizinle ilgilenilmesi demek, dikkatin üzerinizde olması demektir. İhtiyaç ve duygularınıza karşı hassasiyet demektir. Anne babanız, televizyona gösterdikleri ilgiyi size gösterdiler mi? Babanız duygu ve korkularınız karşısında arabasına gösterdiği özeni sergiledi mi? Maça yoğunlaştığı kadar size dikkatini verdi mi?
Öte yandan her hareketinizin gözlenmesi, koruma amaçlı da olsa ilgiden ziyade taciz ya da göz hapsidir. Gerçekten sevgiden kaynaklanan ilgi gösterildiğinde fark edilirsiniz, incelenmezsiniz. Aşırı korumacılık gücünüzü reddetmektir (sizi reddetmektir). Gerçekten ilgilenen sadece probleminiz olduğunda değil, herhangi bir zamanda ilgisini gösterebilir. “Çocuklar göz önünde olmalı ama sesleri çıkmamalı” sözü ilgili bir ebeveyn için korkunçtur. “Babam, hayatı boyunca sorumu duymak için bekliyormuşçasına bana döndü” der J.D. Salinger’ın bir roman kahramanı.
Beni hiç böyle bir dikkatle dinleyen oldu mu? Bu kadar önemli miyim?
Çocukken ilgi görmediysek, kendi kendimize ilgi göstermeyi, daha yaratıcı olmayı, ilgiyi ana babamızdan başka yerde aramayı öğrenmiş olabiliriz. Bu durumda eksikliğimiz bir avantaja dönüşmüş, çukur, kapı haline gelmiştir. Aynı şekilde yetişkinliğimizde uzattığımız el çocukluğumuzda karşılanmamış bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor olabilir. Geçmişte neyin eksik olduğunu görmek, güncel ilişkimizdeki eksikliği de görmemizi sağlayarak gereksindiğimizi boş bir kutunun içinde aramayı bırakmamıza yardımcı olur.
İlgilenmek, sesin farkına varıp söylenenleri dinlemek, hissetmek ve tecrübe etmek demektir. Gerçek ilgi gördüğümüzde, hareketimizle veya söylediklerimizle eksiksiz, tam anlamıyla anlaşıldığımızı hissederiz. Aynı şekilde bizler de başkalarının duygu, ihtiyaç, beden dili, yakınlaşma seviyeleri ve istek derecelerini –sözgelimi, karşınızdakinin gerçek bir uyuşmadan ziyade baskı ve boyun eğmeyle mi hareket ettiğini- algılayacak şekilde uyumlanabiliriz. Ancak kimi duyguların doğru, diğerlerinin yanlış olduğu gibi bir kanı güttüğümüzde bunu yapamayız. Biriyle uyumlanmak bütün duygular ve ruh halleri karşısında yansızlık ve farkındalığın korkusuz açıklığını gerektirir. Kabadayılığın ardındaki kaygıyı,vurdumduymazlığın ardındaki karmaşayı ancak böyle saf bir dikkat ile görebiliriz. İlgi bu şekilde şefkate dönüşür.
İlgiye duyulan arzu, dinlenilmek istemektir, seyirci önünde olma arzusu değil. İlgi, size saygıyla odaklanılmasıdır, hor görü veya alaya maruz kalmak değil. İlgi duyan, sezgilerinize önem verir. Ciddiye alınırsınız. İtibar görürsünüz. Duygularınız sizi sevenler için o kadar önemlidir ki sürekli takiptedirler. Hatta korktuğunuz duyguları da arar, kibarca paylaşmanızı isterler.
Size ilgi gösterenler hoşnutsuzluk duyduklarında, içlerinde gizli gizli kin veya haset beslemeden size açarlar. Ama bunu her zaman saygıyla ve iletişim kanallarını açık tutmak için içten bir arzuyla yaparlar. İlgi, güvenilir bir ortamda mümkündür.
Olgun İlişkiler, David Richo