“Mahkumiyetine bu sebep oldu: Tanrı tarafından seçilmişlerin erdemli krallığına cehennemi sokan oydu. Hikâyeler anlatan kâhin kadın kasaba meydanında direğe bağlanınca suçunu itiraf etti. Onu şeytani tariflerle pastalar yapmakla suçladılar ve suçunu kabul edene kadar kırbaçladılar. Onu cadı toplantılarında çırılçıplak dans etmekle suçladılar ve suçunu kabul edene kadar kırbaçladılar. Onu İblis’le yatmakla suçladılar ve suçunu kabul edene kadar kırbaçladılar. Ve suç ortaklarının asla kiliseye gitmeyen iki yaşlı kadın olduğunu söylediklerinde, suçlanan kadın bir anda suçlayana dönüştü ve parmağıyla o iki şeytani kadını işaret edince artık kamçılanmadı. Ve daha sonra başka suçlananlar da başkalarını suçladılar. Ve darağacı hiç durmadan çalıştı.”
Kadınlar, Eduardo Galeano
Osmanlı Dönemi kadın hareketinin bina edildiği kadın dergileri özellikle 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı ve Meşruti Monarşinin getirdiği özgürlük ortamıyla serpilip büyümüştür. Bu dergilerdeki yazarların dikkat çeken feminizm tartışmalarının uzunca bir süre devam ettiği görülür. Feminizm sözcüğünün kendisi de tartışılan konulardan biri olmuştur. Kadınlar Dünyası Dergisi’nin yazarlarından Nimet Cemil “feminizm” kelimesinin yabancı kökenli olduğu için kullanılmasına karşı çıkanlara şu cevapla karşılık verir:
“Nasıl ki telgraf, otomobil, vapur gibi ecnebi kelimeler lisanımıza girmişse, varsın bir ecnebi kelime daha girsin. Feminizmin varlığı ve gerekliliği kabil-i inkâr değildir.”
Latincede kadın anlamına gelen “femine” kelimesinden türemiş feminizm terimi ilk olarak 1872 yılında “Kadın Hakları Hareketini” tanımlamak için Alexander Dumas tarafından kullanılır. Daha sonra, kendi içinde çeşitli dallara ayrılarak kadın hareketini tanımlayan evrensel bir sözcük olur. Ancak aynı zamanda terimin radikal uygulamalardaki bilinçli kullanımıyla sözcük anlam kötüleşmesine uğramıştır. Son yıllardaki akademik çalışmalarla birlikte bu kötü şöhret yavaş yavaş yerini sosyolojik bir terime bırakmaya evrilse de sözcüğün olumsuz anlamı pek çok kesimde devam etmektedir.
Türkiye’de de feminizme dair ortaya çıkan ilk tartışmalar tıpkı sözcüğün kendisi gibi Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde olmuştur. Ancak burada da gergin tartışmaların çoğu kez kadın yazarlar arasında cereyan ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kadınların hak arayışının önde gelen savunucularından İsmet Hakkı Hanım önce İkdam sonra Demet’te hak taleplerini yüksek sesle dile getiren aşağıdaki gibi yazılar yazar.
“Bizde umumiyete yakın bir çoğunluk antifeministlerdir. Sanayi-i nefiseden [güzel sanatlar] başka meslekleri kadınlara yakıştırmazlar. Ben bu fikre iştirak edenlerden değilim.”
Bu gibi yazıların ardından kendisine getirilen en ciddi eleştiriler yine bir hemcinsi olan, İkdam Gazetesi yazarı İkbal Hanım’dan gelir.
“Rical [erkek] nisvana [kadına] faik [üstün] olmalıdır. Zira iki müsavi [denk] kuvvet sürekli çatışmayı doğurur. Aile hayatında hakimiyet erkeklerle birlikte kadınlarda denk olursa düzen bozulur. Aile, gaile [sıkıntı] olur. Bir aile küçük mikdasda [ölçüde] bir mülk demektir; bir mülkün iki hükümdarı olmayacağı gibi bir hanenin de iki hâkimi bulunmaz.” Keçecizade İkbal, “Biz de Adam Olacağız”İkdam, 1908 (5125):1.
İkbal Hanım özellikle kadınların yüksek öğrenim görmesine tamamen karşı olduğunu ise şu sözlerle ifade eder:
“Bu talep beyhudedir. Bir şey öğrenmekten maksat onu mahalinde sarf etmektir. Halbuki ilmin gerek tahsiline gerek o tahsilden istifade etmeye kadının yaratılışı manidir. Faydasız bir netice için devletin birçok masraf ve külfet üstlenerek kadın üniversiteleri kurmasını temenni etmek ham bir hayalden öte değildir.” Keçecizade İkbal, “Biz de Adam Olacağız”İkdam, 1 Eylül 1908 (5125):1.
Kendisine yanıt veren İsmet Hakkı Hanım, özellikle kadınların yüksek eğitim tahsiline karşı çıkan kendi tabiriyle “anti feminist” bir kadını aşağıdaki gibi eleştirir:
“Osmanlı kadınlarını müslim, gayrimüslim diye ikiye ayırmak mecburiyetini onaylayamam. Gayrimüslim Osmanlı kadınları ilerlemeye doğru olan yolda, eğitimde az çok yol kat ettikleri için zaten onlardan bahsetmek istemediğim tabii idi. İlerleme sahasında yol alamayan kavim, yalnız bizler, nisvan-ı islamız [müslüman kadınlar]. Bu da tekrar ederim Hanımefendinin aflarına sığınarak, aleyhimizde bir silah gibi fikirlerimizde taşıdığımız ‘antifeminizm’ mesleğinden ileri gelir. Şimdiye kadar bundan ne zarar görüldü? Acizane fikrimce çok, pek çok… Kadınları erkeklerden aşağıdır diyerek tahkir etmek insaflıca olmaz zannederim. Madam Curie bugün Sorbonne’da ders veriyor. Fransa’daki hukuk, tıp mektepleri erkek kadar kadın talebe sayıyor.” İsmet Hakkı, “Kadınlarımız ve Maarif”, Demet, 24 Eylül 1908.
Antifeminizm, kadınların oy hakkı, eğitim ve mülkiyet edinme gibi çeşitli hak talepleriyle öne çıktığı 19. yüzyılda, feminizme bir karşıtlık olarak doğmuştur. Dünyaca ünlü BBC ve Time gibi yayın organları, 2014’te sosyal medyada yayılan #WomenAgainstFeminism (Feminizme karşı kadınlar) hareketine dikkat çekmiş, bu antifeminist grubun feminizmin erkek düşmanlığı (misandri) yarattığını ve 21. yüzyıl Batı toplumlarında kadınların artık baskı altında olmadığını savunduğunu belirtmiştir. Ancak, 2023 yılında Psychology of Women Quarterly dergisinde yayımlanan bir analiz,[1] feministlerin erkeklere yönelik tutumlarının genelde olumlu olduğunu ve toplumun diğer kesimlerinin erkeklere bakış açısıyla büyük ölçüde örtüştüğünü ortaya koymuştur. Makale yazarları, bu durumu “erkek düşmanlığı miti” olarak tanımlamışlar ve “Bu yaygın klişeyi, gerçeklikten uzak olmasına rağmen kabul gören bir inanış olduğu için ‘erkek düşmanlığı miti’ olarak adlandırıyoruz ve bunun kadın hareketi üzerindeki etkilerini tartışıyoruz” şeklinde değerlendirmişlerdir.
Araştırmanın çarpıcı verileri, aslında kadınları feminizmden uzaklaştıran ve onu meşruiyetsizleştirmek amacıyla sıkça öne sürülen bakış açısını açıkça çürütmesine rağmen hâlâ pek çok kadın kendini feminist olarak nitelendirmekten ölesiye korkmaktadır. Latin Amerikalı yazar Eduardo Galeano’dan alıntıladığımız yukarıdaki parçada olduğu gibi suçlanan ya da suçlanma ihtimali olan bir kadın, parmağını ancak başka bir kadına doğrulttuğunda hedef tahtasından kalkabiliyor. Bu durum, modern çalışma hayatında, aile hayatında, eğitim hayatında, kısacası toplumun her kesiminde bazı kadınların hemcinslerine duyduğu amansız düşmanlığın arkasında yatan belki de en ilkel güdülerden biri olarak toplumda yer etmeye devam ediyor.
[1]“The Misandry Myth: An Inaccurate Stereotype About Feminists’ Attitudes Toward Men”Psychology of Women Quarterly, 2023 (48) https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/03616843231202708