Mahallenin iç sokaklarından birine bakan camdan bir balkon burası. Ruhumun en sevdiği köşe. Gündüz gökyüzü ve kuşlar en güzel burdan görünüyor. İçimde ne varsa hepsini görürüm bulutların aldığı şekillerde.
Bu inancım mıdır buna sebep yoksa görme çabalarım mı etkiler bulutları bilemiyorum. Ama bundan çok hoşlanırım. Kahve falına bakar gibi, bulutlarda kendi içimi arar, bulur ve keyiflenirim bundan. Kuşlar sürü halinde uçarsa, o günkü birliğimin ve bütünlüğümün, tek tek, orda burda uçuşurlarsa içsel dağınıklığımın yansıması olduğunu düşünürüm.
Dans edermişçesine ahenklice süzüldüklerinde ise bilirim ki ruhumda kıpır kıpır danstadır içten içe. Bedenim evin hangi köşesinde olursa olsun ruhum hep ordadır. Kızımdan ve günlük işlerden fırsat bulduğum kahve ve çay molalarında, ruhumla kaçamak buluşmalar yaparız orda. Ruh ve beden birliği oluşturup, dinlenmek ve demlenmek için birebirdir.
Gecenin gizemli karanlığıyla ise bir tapınağa dönüşür adeta. Hem içimdeki bilge ile hem de dışımdaki bilge dünya ile birliği ve bütünlüğü yaşayıp şifalandığım anlar çoktur orda. Yazılarımı ve şiirlerimi orda yazarım, kitabımı orda okurum. İçimdeki bilgenin sesini mutfaktan sonra en iyi duyduğum yerdir.
Bir ağaç var tam penceremin önünde, ondan esinlenip bir yazı yazmıştım da sokak lambası hiç dikkatimi çekmemişti bu an’a kadar. Sadece yağan yağmurun ve karın güzelliğini seyrederken ışığının farkına vardığım, ayın ve yıldızların görkemi yanında varlığını hiçe saydığım bir sokak lambası. Oysaki iç sokağı aydınlatan tek ışık kaynağı o. Onun ışığı olmazsa olmaz. Gecenin gizemli karanlığında, tek başına, kendi ışığınca, kendi gücünün yettiğince iç sokağın karanlığını aydınlatmaya çalışıyor. Kendi ışığıyla oluşan kendi varlığının gölgesi de var ardında kalan. O var oldukça gölgesi de ondan habersiz, onunla var olacak daima. Hiç şikayetsiz, sessiz ve sakin, sabırla bekliyor iç sokağın ortasında. Ve her gece bıkmadan, usanmadan aydınlatıyor sokağı. Gelen geçen farkında değil sokak lambasının ve yaydığı ışığın. Ama o farkında sanki gelenin ve geçenin ve hüzünlü gibi, insanların bu farkındasızlığına. Işığım sizindir, hiç olmazsa gülümseyerek geçin sokağımdan der gibi hüzünlü. El ayak çekilince sahipsiz ve sevgiye muhtaç kediler sığınıyor gölgesine, yaslanıyor bedenine, hepsini boş ver biz senin farkındayız ve çok seviyoruz der gibi. Sokak lambasının varlığını keşfeder gibi. Güneş doğduğunda ise kediler de onu unutuyor ve birer birer çekip gidiyorlar terk eder gibi.
Bir kedilerin gölgesine sığınması, bir de yağan yağmur ve kar tanelerinin bütün güzelikleri ve şiirsellikleri ile ışığının önünden geçmeleri mutlu ediyor onu.
Büyük usta Nazım Hikmet’den öğrendikleri gibi;
Bir su tanesi gibi tek başına ve hür,
Bir yağmur gibi sağanak sağanak ve bir
yağmayı, onun ışığıyla insanlara gösterebilmek için yarışıyorlar.
Penceremin önündeki iç sokağın lambası gibi, ben de kendi iç sokağımın lambasıyım. İç sokağımdan gelip geçenler farkında olmasa da, gülümsemeden geçip gitmiş olsalar da, ışığımın farkına varıp kediler gibi bana sokulmamış olsalar da, ışığımı bilmeseler de, görmeseler de, ışığım iç sokağımdan geçip gidenleri hep aydınlattı.
Tek başına, kimsesiz, zavallı bir sokak lambası deyip geçseler de, iç sokağımdan geçenler aydınlanmaya devam edecek. Sadece kediler ile yağan yağmur ve kar taneleri ışığımın farkına varacak. Bu da bana yetecek.
Ne kadar çok bana benziyorsun sokak lambası…
Varlığın iç sokağa ve evrene armağandır…Varlığım iç sokağıma ve evrene armağandır…
Yaşadıkça ışığın parlasın sokak lambası…Işığın bol olsun…