Ben Schrank, Oprah Magazine için yazdı…

Âşık olduğum bir kadın durmaksızın bana hikâyeler anlatırdı.

İlişkimizin başlarında, sık sık akşam yemeğine çıkardık; West Village’da bir Fransız lokantası vardı, oranın müdavimi olmuştuk; sessiz sakin bir yerdi, hem garsonları da çevremizde pervane olmaz, bizi baş başa bırakırdı.

Bir akşam, kendi anne babamı anlatıyordum ona; boşanmalarının kavga dövüşlü kısmını nasıl sakladıklarından bahsediyordum.

Uzun süre ilgiyle dinledi sonra o da babasıyla ilgili bir şeyler anlattı; annesi başka bir adamla kaçınca öfkeden gözü dönmüş babasının. Dokuz yaşındaymış. Erkek kardeşiyle birlikte babalarının zorbalığıyla yaşamak zorunda kalmışlar. Babası onu ördek avına çıkmaya zorlarmış. Pazar sabahları gün ağarmadan uyandırırmış. Avlanırken de bir yandan da annesinin nasıl bir şeytan olduğuna dair uzun uzun hikâyeler anlatırmış.

Ben onu dinlediğimi düşünüyordum. Yüzümü buruşturmuşumdur belki çünkü anlattıkları güzel anılar değildi. O zaman yaşadıklarının bizim geleceğimizi etkileyip etkilemeyeceğini de merak etmiştim doğrusu. Yine de şarabımı yudumlayıp ıstakozumu afiyetle mideye indirmek dışında pek bir şey yapmadım.

Hızlı hızlı konuşuyor, konuşurken de telaşla salatasını yiyordu. Acele etme, yemeğini bitir sonra anlatırsın, bu telaş nedir, peşimizden at koşturmuyor ya, bu kadar hızlı konuşursan söylediklerini anlayamam, deyip duruyordum ona sürekli. 

Sonra susuverdi. Ben de kendimi kötü hissettim, nasıl olduysa düşmanca bir tutum sergilemiş gibi görünüyordum. O akşam geç vakit Brooklyn’deki evime gitmek için metroya bindiğimizde ona yemekte o anıları anlatırken neden öyle telaşla konuştuğunu sordum.

Başını eğdi, söyleyeceklerini tartar gibi yere baktı. “Çünkü aklımın bir kenarında sürekli şu düşünce vardı; anlatacağımı bir an önce anlatıp bitirmezsem ya ilgisini kaybedecek ya da… beni terk edecek.”

Karnıma yumruk yemiş gibi olmuştum. Belli ki kötü bir dinleyiciydim; sadece orada oturuyor olmanın yettiğini sanmıştım.

Artık geçmiştekine oranla daha iyi bir dinleyici olduğumu biliyorum ama yine de öğrenmem gerekenler var bu konuda. Bunun doğuştan gelen bir yetenek olduğunu düşünmüyorum; geliştirilebilir bir beceri karşındakini dinlemek. 

Dinlemek Nedir, Nasıl Olmalıdır

Dinlemeyi bilirseniz ilişkiniz her iki tarafın da kazandığı bir ilişki olur. 

Teoride empati kurmanın değerini ve önemini herkes bilir de iş uygulamaya gelince bazen empatik olmak, kendi alanından vaz geçmekmiş gibi değerlendirilir. Tartışmalarda, “Empati kurarsam işin suyunu çıkarır, beni istismar eder” düşüncesiyle kimse kimseyi gerçekten dinleyemez. İşte size sadece iyi bir dinleyici olarak sorunları kökten halletmeniz için ipuçları:

1. Haftada bir iki kez, araya kimse girmeden konuşabileceğiniz bir zaman dilimi yaratın.
 
2. Televizyonu kapatın. Telefonları da sessize alın. Işıkları kısmak da işe yarayabilir. Bazı insanlar önemli bir şey anlatacaklarında fiziksel yakınlaşmadan hoşlanırlar; bazıları da karşısındakinin gözlerine doğrudan bakmaktan kaçınabilir.  

3. Kalpten ve nazik bir şekilde konuşun. Endişelerinizi ve ihtiyaçlarınızı, karşınızdakini kırmadan dile getirebileceğiniz uygun ortamı yaratın. 

4. Haklılığınızı kanıtlayacak deliller toplamak yerine onun size ne söylemeye çalıştığını gerçekten dinleyin. Öfkeleniyor, kontrolsüzce kızmaya başlıyorsanız dikkatinizi nefesinize verin.

Share This